happiness and crime mutluluk ve suç ilişkisi makale analizi

İlgili makalenin başlığı:

“Making people happy is the best crime prevention:Towards happy-making criminology.”(Profesör Vesna Nikolic-Ristanovic tarafından yazılmış.)

İlgili makalenin başında belirtildiği gibi makale mutluluk ve suç konusundaki araştırmalara fazla değinilmediği motivasyonuyla Avrupalı kriminolojistleri bu konuda motive etmek ve tüm dünya için bu yolla yararlı olabilmek adına yazılmış.

Mutluluk ve suç önleme arasındaki ilişkiyi araştırmaya başlamadan önce mutluluk ve suç kavramlarının ne kadar objektif bir şekilde tanımlanabileceğini düşünmek faydalı olacaktır.

Nitekim suç kavramının ve suç eyleminin kültürel yönü suç ve mutluluk arasındaki ilişkideki evrensel bağı araştırmamıza engel olabilir. Suç toplumlara göre değişiklik gösteren ve kişinin felsefi eğilimine göre de değişken olan bir kavramdır.

Diğer bir kavram olan mutluluk suçtan daha az tanımlanmış ve üretilmiş bir kavram olsa da mutluluk kavramı da oldukça kompleks ve araştırılması güç bir kavramdır. Mutluluk konusunda nörolojik görüntüleme konusundaki gelişmeler de mutluluğun kompleksliliğine ilişkin bilgimizi artırmıştır. Aynı zamanda bu kompleks mutluluk algısını felsefi düzlemden çıkarmanın da bir aracı olmuştur.

“Measuring happiness” kelime grubuyla google scholar’da yapılan bir arama sonucunda 2600 ilişkili makale bulunmuştur. Bu da mutluluk konusundaki araştırmaların popülerliğine dair nesnel bir veri oluşturur. Aynı zamanda mutluluğun ölçülmesinin kompleksliliğine dair bir veri olarak da düşünülebilir.

Mutluluğun ölçümü konusunda  kullanılan ölçeğe örnek olarak: Oxford Happiness Inventory (OHI; Argyle, Martin, & Lu, 1995; Hills & Argyle, 1998) and the Satisfaction with Life Scale (Diener, Emmons, Larsen, & Griffin, 1985; Pavot & Diener, 1993)  verilebilir. Oxford happiness inventory 29 maddeye sahiptir. Araştırmalar sonucunda da Türkçe formunun güvenilir bir araştırma aracı olacağı iddia edilmektedir.1

Ekonomik ve sosyal araştırmalarda mutluluğun yaşamdan keyif alma şeklinde de ölçüldüğü gözlemlenmektedir.(Örnek olarak, the German Socio-Economic Panel, Eurobarometer, the Gallup World Poll;Fray and Stutzer, 2002, 2005;OECD, 2013a;Davis and Hinks, 2010) İlgili araştırmadaki OECD ölçeği de oldukça ayrıntılı olarak kişideki mutluluğu ölçmeyi amaçlamaktadır. Ancak bu ölçek direkt olarak mutluluğu ölçmeyi amaçlayan bir ölçek değildir. Oxford mutluluk ölçeğinden bu yönüyle ayrılır.

OECD’nin Better Life Index’ine göre hayattan alınan doyum kişinin gün içindeki deneyimlerinin pozitif veya negatif deneyimler olma ortalamasıyla ilgilidir. OECD’nin ortaya koyduğu Guidelines on Measuring Subjective Well-Being(2013a), çok daha geniş ve kapsamlı bir tanıma sahiptir. İlgili çalışmada da ülkeler arasındaki mutluluk ve refahla alakalı olarak OECD’nin ortaya koyduğu değerlendirmelere yer verilmiştir. Avustralya’nın dünyanın en mutlu endüstrileşmiş ülke olduğu OECD Better life Indeks’e göre ortaya konmuştur.(2013b). Bu indeks’e göre Doyum, iş-yaşam dengesi, gelir ve konaklama kriterleri gözetilmiştir.

Bu rapora göre Avustralyalılar güçlü bir toplum bilincine ve yüksek düzeyde vatandaşlık katılımına sahiptirler. Bu da ait olma hissinin geliştiği şeklinde yorumlanabilir ve kişilerin daha az suç korkusuna sahip olmasıyla ve topluma olan güveninin de artmış olmasıyla ilişkilendirilebilir.

 

 

 

 

 

Tüm bu mutluluk araştırmalarında ortak olan insanlara başkaları tarafından nasıl görüldüklerinden ziyade başkaları tarafından nasıl hissedildiğinin sorulması olmuştur.(Helliwell and Wang, 2012) Ancak mutluluk konusunda kişinin kendini başkaları gözünde nasıl gördüğü de önemli bir faktördür. Bu durumun araştırılmaması yine mutluluk konusundaki ölçeklere olumsuz eleştirilerden biridir.

Ayrıca araştırmalar göstermektedir ki materyal iyi oluş mutluluğu yordamadaki en önemli faktör değildir. Ayrıca ulusal kişi başına düşen gelir öznel iyi oluşu etkilemede küçük etkiye sahiptir her ne kadar işsizliğin etkisi fazla olsa da.(Fray ve Stutzer, 2002;Helliwell et al., 2012).

İş sahibi olmak kişiyi toplum için yararlı bir birey olarak hissettiren, kişinin toplum içerisindeki bir rolü olduğunun ve aidiyetinin göstergesi olduğundan önemlidir. Kişinin işe sahip olmaması da kişinin bu nedenle mutsuz hissetmesine neden olacak düşüncelere sahip olmasına neden olabilir. Bu da ilgili araştırmadaki sonucu açıklayabilir.

İlginç olarak bazı araştırmalar göstermiştir ki sosyal eşitliğin mutluluğu yordamak üzerindeki etkisi Avrupalılar için önemli ölçüde olumsuzken, Amerikalılar için durum böyle değildir.(Alestina et al., Fray ve Stutzer, 2002:412.).

İlgili makalede istisnai ve kendisine özgü ciddi farklılıkları bulunan örnek ülkelerden biri ise Bhutan olmuştur. Himalayaların arasında bulunan bu ülke politika olarak Gross National Happiness’ı Gross National Product’tan önemli görmeyi belirlemiştir.

Bhutan budist dinsel değerleri ekonomik değerlerden üstün gören bir yaklaşıma sahiptir.

Dışa kapalı kültürü ve öncelikleri arasındaki farklılıklarıyla dikkat çeken bu ülkede mutlak monarşiyle yönetilmektedir.  Her ne kadar bu konuda yumuşamaların olduğu söylense de Bhutan demokrasinin olmamasına rağmen kendi toplumu içerisinde mutlu kalabilmeyi başarmış bir ülke olmasıyla dikkat çekicidir. Demokrasinin olmamasının ülkede sorun çıkarmamasının en önemli nedenlerden biri toplumun homojen kültürü olabilir. Toplumda hristiyanlığın yayılması sınırlanmıştır. Kültürel olarak dışa kapalılık konusunda gerçekten radikal olarak düşünülebilir.

Ayrıca toplumun demokrasi konusunda büyük bir isteği olmadığı da söylenmektedir.  Bu toplumun %41’i kendisini aşırı mutlu olarak algılamaktadır. Aynı zamanda çok düşük oranda suça sahip bir toplumdur. Ancak bu belki de kişilerin sahip olduğu Budist ritüellerin kişiyi ölçekteki mutlulukla alakalı sorulara farklı cevap vermeye yönlendirmesiyle de ilişkili olabilir. Kişilerin cevaplarının mutlu olma yönünde olmasının kişilerin mutlu olduğu anlamına gelmesi tartışılabilir.

Budizm kültüründe kişinin mutlu olması konusunda geniş perspektifte öğretiler bulunur.  Yine psikolojinin mutlu olmakla alakalı olumlu yönüne odaklanan pozitif psikoloji araştırmalarında Budizm öğretilerine ilişkin bilgiler yer almaktadır. Budizm’deki meditasyon gibi ögeler yine kişilerin refah ve mutluluğunu artırmada rol oynayabilir. Meditasyon ve psikolojisi konusunda da çok geniş literatür bulunmaktadır. Hatta meditasyon en güçlü psikolojik, profilaktif yöntemler arasında yer alır ve smart prison projesinin bir parçasını oluşturur. Meditasyon ekonomik olmasıyla da oldukça kullanışlıdır. Nitekim meditasyon yapmak için herhangi bir araca gerek yoktur. Birilerinin meditasyon konusunda eğitim vermesi yeterlidir.

Bu konudaki kriminolojik alan için de kullanılan pozitif kriminoloji terimi pozitif psikoloji terimine benzerlik göstermektedir. Pozitif kriminoloji son zamanlarda dikkat çeken toplum olarak entegre olma ve sosyal olarak bir arada olma gibi faktörlerin üzerinde duran alandır. Benzer bir perspektifse pozitif viktimoloji terimiyle de ilgilidir. Pozitif viktimoloji de pozitif kriminolojideki ve pozitif psikolojideki yaklaşımı kullanır.

Son zamanlarda ayrıca çeşitli rehabilitasyon ve terapi programları hapishane için geliştirilmiştir. Mesleki, dini ve eğitici yanların yanında grup terapisini de içermektedir.

Mutluluk ve suç konusunda literatürde daha spesifik çalışmalar da bulunmaktadır. Aile ve toplum dergisinde yayınlanan Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre öğrencilerin aile ortamında kendini mutlu hissetme durumuna göre suç davranışı sıralamaları arasında önemli bir farklılık olup olmadığının test edilmesi sonucunda önemli farklar olduğu görülmüştür. (Balkaya, 2007)

Ayrıca mutluluk ve suç konusuyla ilgili olarak bu konuda düşünülmesi gereken başka faktörler de ilgili makalede şu şekilde kategorize edilmiştir:

a.suç korkusunun ve mağdur edilmenin mutluluk üzerine etkisi.

b.Mutluluğun savunmasızlık üzerinde etkileri, mutlu insanlar mutsuz olanlardan daha az mı kurban olurlar ve neden?

B seçeneğinde söz edilen öge viktimoloji ile ilgilidir ve araştırmalar yine mutsuz olanların daha çok kurban olarak seçildiğini söylemektedir. İlginçtir ki doğada buna benzer ve belki de bu durumu açıklayabilecek sonuçlar bulunmaktadır. Örneğin kuşların kendisini doğada savunmasız göstermek istemediğinden söz edilmektedir. Eğer gerçekten kuşların görüntüsü hasta gibiyse bu gerçekten büyük sorunları olduğunun da bir işaretidir. Evrimsel psikoloji açısından bakıldığında ve yine insanın da temelde hayvanlar kategorisinde yer aldığı gerçeğinden hareketle insanlar da buna benzer adaptatif davranışlarda bulunuyor olabilirler.

Yararlandığım temel kaynak olarak yer alan ilgili makalede final olarak yazar insanları mutlu etmenin en güçlü suç önleme yollarından birisi olduğunu belirtmiş ve bu yöndeki çalışmaların artması arzusundan bahsetmiştir.

İlgili makalede eleştireceğim temel bileşenlerden biri mutluluğun psikolojik etkileri gibi bir konuya yüzeysel olarak değinilmiş olmasıdır.  Ölçek dışında mutlulukla alakalı psikolojik terminolojiye fazlaca yer verilmemiştir. Kaldı ki makalenin temel ilgilendiği nokta mutluluk olmasına rağmen sunulan ölçekler doğrudan mutluluğu ölçen ölçekler değildir. Ancak bu ilgili yazarın psikoloji uzmanı olmaması ve uzmanlık alanı olmadığı için kasıtlı olarak görüş belirtmekten kaçınmasıyla ilgili olabilir. Bu eksiklik konunun geniş bir perspektifte ele alınmadığının bir göstergesi olabilir.  Ayrıca makalede her ne kadar mutluluk konusundaki araştırmaların fazla olmadığından söz edilse de mutluluğu yordayan faktörler üzerinde yapılan araştırmalar dolaylı olarak olsa da mutluluk konusundaki araştırmaların alanına girebilir. Kaldı ki ilgili araştırmada yazar kendisi bu araştırmalardan söz etmiştir.

Ek olarak suçluların hapishaneye girmesinin de suçluların mutluluğunu artırmayacağından söz ederek hapishane ortamına eklenebilecek stresle alakalı uygulamaları ve olası tedaviyi içeren smart prison’dan söz ediliyor. Ancak bu şekilde kişilerin ıslahı sağlanmış olsa da bir şekilde hapishaneyi daha cazip bir yer haline getirebilme üzerinde etkileri olabilir. Hatta kişiler suçlarının sorumluluklarını almak yerine kendilerini hasta olarak görerek sorumluluklarından daha fazla da kaçınabilirler. Ayrıca suçluları hapishanede izole etmenin tek amacı da suçluları ıslah etmek değildir. Hapishanedeki sosyal izolasyon suçluların cezalarını çekmesi gerekliliğiyle de ilişkili olarak düşünülmelidir. Ayrıca hapishanelerde bu tür bir yöntemin bulunması hapishanelerin caydırıcılığını azaltabilir ve suçluların aslında sorumluluk almayarak aslında bizler “hasta insanlarız” şeklinde bir düşünce yapısı edinmelerine neden olabilir.

Ancak aşağıda yer verdiğim araştırmalar öfke kontrolüne ilişkin cezaevindeki terapi programlarının yararına dair olumlu bir bakış sunuyor.

Hains (1989)’ın saldırgan suçlu gençlerle (15-17 yaş aralığında 4 ergen) yapmış olduğu öfke kontrolü çalışmasında; sosyal problem çözme becerileri, ceza infaz kurumundaki saldırgan ve suçlu ergenlere öfke kontrol araştırma paketinin bir parçası olarak öğretilmiştir (Hains, 1989).

Araştırmanın sonucunda, katılımcıların tümü problem çözme eğitiminde gelişme göstermişlerdir . Takip verileri, tedavi kazançlarının kalıcı olduğunu göstermiştir (Hains, 1989).

Guerra ve Slaby (1990)’nin öfke saldırganlığı suçu nedeni ile hapsedilmiş 15-18 yas aralığındaki 120 erkek ve bayan ergeni katılımı ile gerçekleştirilmiş, saldırganlığın bilişsel aracıları konulu çalışmalarında; ergenlere sosyal bilişsel bir gelişim modeline dayanan, 12 seanstan oluşan bir program uygulanmıştır. (Guerra ve Slaby, 1990).

Örneklem üç gruptan oluşmuştur; bilişsel eğitim programı, dikkat kontrol grubu, hiç tedavi almayan grup. Araştırma sonucunda, tedavi grubu sosyal problemleri çözmede beceri artışı göstermiş, saldırganlığı destekleyen inançların onayında azalma göstermiş, saldırgan tepkisel ve esnek olmayan davranışlarda azalma göstermiştir. Test sonrası saldırganlık bilişsel faktörlerdeki değişiklikle ilişkili bulunmuştur (Guerra ve Slaby, 1990).

Hird ve arkadaşlarının (1997) başvuru kaynağı, danışanın yaşı ve dışsal motivasyon özelliklerine referansla birlikte toplum temelli bir öfke kontrol grup tedavi programına devam etme konulu çalışmalarında; Novaco’nun öfke kontrol problemi tedavisinden (1975) yararlanılmıştır (Hird ve ark., 1997).

Bu çalışma bir adli psikoloji servisinin 3 yıl boyunca sürdürülen öfke kontrolü gruplarına devamlılık konusunu incelemiştir. Sonuç olarak; devamlılık oranları oldukça düşük bulunmuş ve sadece örneklemin %18’i tedaviyi tamamlamıştır. Devamlılığa eğilimin önceden tahmin edilebilmesinin bir yolu olup olmadığını görmek için başvuru detayları incelenmiştir. Aynı zamanda ileri yaştakiler devam etmeye daha eğilimli bulunmuş, bununla birlikte başvuru kaynağı ve dışsal motivasyon artırıcı özelliklerin bulunması devam etmeyle ilişkili bulunmamıştır (Hird ve ark., 1997).

Hilton ve Frankel (2003)’in adli vakalarda yapılan öfke yönetimi programlarının terapötik değeri konulu çalışmasında; adli psikiyatri servisinde bulunan mental sağlık problemi olan 64 yetişkin kadın ve erkek hastanın katılımıyla gerçekleşmiş çalışmasında; öfke ve öfke kontrol davranışları adli ve psikiyatrik çevreler için yaygın bir problem olarak gösterilmiştir. Problemin yalnızca öfkeyi doğrudan tecrübe eden kişileri değil aynı zamanda bu kişilerle ilişki kuran diğer bireyleri de etkilediği belirtilmiştir. Bu çalışma için yapılandırılmış, bilişsel terapi temelli terapötik bir program geliştirilmiştir. Bu program güvenli bir psikiyatrik çevrede oldukça spesifik olarak dizayn edilmiş ve doğrudan hastaların ihtiyaçlarına yönelmiştir. Ancak, bu pilot program beklenen başarıyı göstermemiştir.(Hilton ve Frankel, 2003).

Ireland (2004)’ın 18-20 yaş aralığındaki erkek mahkumların katılımıyla gerçekleştirdiği öfke yönetimi terapisi konulu çalışmasında; kısa grup temelli öfke yönetimi çalışmasının etkililiği değerlendirilmiştir. Çalışmaya 87 mahkum katılmıştır. Bu kişilerin 50’si deney grubunu, 37’si kontrol grubunu oluşturmuştur.

12 seanslık uygulamadan iki hafta önce ve 8 hafta sonra ölçüm alınmıştır. Deney grubu seansların tamamlanmasının ardından alınan ölçümlerde kontrol grubuna kıyasla önemli derecede daha düşük öfke düzeyi göstermiştir. Kontrol grubunda ise ölçümler sonucunda bir değişiklik olmamıştır. (Ireland, 2004).

Howells ve arkadaşlarının (2005)’nın cezaevinde bulunan ortalama 28 yaşında olan mahkumlara yönelik kısa öfke yönetimi programı konulu çalışmalarında; öfke kontrolü eğitimi alan saldırganlar kontrol grubuyla karşılaştırılmış. Genel olarak tedavi öncesi ve sonrası ölçümlerde deney ve kontrol grupları arasında anlamlı fark bulunamamıştır (Howells ve ark.,2005).

Uluslararası alanda, ceza infaz kurumlarında ve adli psikiyatri servisinde yapılan öfke kontrol programlarının genel olarak etkili olduğu bulunmuştur.

Türkiye’de ise Bogenç’in (1998) grupla psikolojik danışmanın suça yönelmiş gençlerin kendine saygı düzeylerine etkisini incelemek amacı ile yapmış olduğu çalışması Ankara’da ve ıslahevinde 24 hükümlü gencin katılımı ile gerçekleştirilmiş olması nedeni ile alandaki sınırlı çalışmalardan biridir.

Bu çalışmanın sonucunda, etkileşim grubu yaşantısının suça yönelmiş gençlerin kendine saygı düzeylerini olumlu yönde etkilediği bulunmuştur.

Bogenç (1998)’in çalısmasının yanı sıra, Basut(2004)’un ıslahevi ve tutukevinde kalan ergenlerle yapmış olduğu, ergenlerin başa çıkma örüntüleri ve bu örüntülere etki eden değişkenlerin belirlenmesinin amaçlandığı çalışmasında bu tür programların suça yönelen ergenlere etkili stresle başa çıkma örüntülerinin kazandırılmasında etkili olacağı, gerek kurum içinde gerekse kurumdan çıktıktan sonra sağlıklı bir yaşam sürdürmelerine katkı sağlayacağı; ayrıca söz konusu eğitimlerin tekrar suç isleme eğilimini büyük oranda engelleyeceği bulunmuştur. (Basut, 2004).

Ayrıca eleştiri olarak ekleyebileceğim noktalardan biri şudur ki:yazarın üslubuna bakarsak her ne kadar mutluluğun önlenmesinden basit bir faktör gibi söz edildiği kanısına ulaşsak da mutluluğu sağlamak halihazırda çok fazla faktörü içeren karmaşık bir konudur. Yani mutluluk konusunda bir araştırma oluşturuluyorsa bir çok farklı sosyo-ekonomik bileşenden, ülke içerisindeki demokrasiden ya da ülkenin kültürel özelliklerinden bahsedilmelidir.

Ancak yine de ilgili makaledeki temel düşünce gelişmiş ülkelerin politikasına etki etmek konusunda örnek olabilirse inanılmaz yararlılık gösterebilecektir. Nitekim Bhutan sürdürdüğü politika bakımından diğer ülkeler için önemli bir örnek oluşturmaktadır. Her ne kadar dünyadaki ekonomik veya bilimsel üretime belirgin katkı sağlamasa da ürettiği orijinal ekonomik ve kültürel modelle tüm dünyaya örnek olmaktadır.

Sonuç olarak dünya açısından suçu önlemek açısından insanların mutluluklarının temel alındığı bir modelin oluşturulması felsefesinin belirlenmesi oldukça yararlı olabilir. Bu konudaki araştırmaların artmasının da bu yöndeki pratik değişikliklerin ateşleyicisi olabileceği umulmaktadır.

 

 

 

 

 

 

 

Kaynakça

Dogan T, Sapmaz F (2012) Oxford Mutluluk Ölçeği Türkçe formunun psikometrik özelliklerinin

üniversite öğrencilerinde incelenmesi [Examination of psychometric properties of the Turkish version form of the Oxford Happiness Questionnaire in university students]. Düşünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi 25:297–304 doi:10.5350/DAJPN2012250401. 2.Helliwell J ve Wang

S(2012) The state of world happiness. In:Helliwell J, Layard R and Sachs J(eds) World Happiness Report.

Earth Institute, Colombia University, 10-57.

Helliwell J and Wang S (2012) The state of world happiness. In: Helliwell J, Layard R and Sachs

J (eds) World Happiness Report. Earth Institute, Columbia University, 10–57.

Fray B and Stutzer A (2002) What can economics learn from happiness research?

Journal of Economic Literature 2: 402–435.

Balkaya, A. ve Ceyhan, E. “Lise Öğrencilerinin Suç Davranışı Düzeylerinin Bazı Kişisel ve

Ailesel Nitelikler Bakımından İncelenmesi”, Aile ve Toplum Eğitim Kültür ve Araştırma Dergisi, 3(11):13-27, 2007.

HAINS, A.A. (1989).“An Anger-Control Intervention With Agressive Delınquent Youths.”

Behavioral Residential Treatment, 4(3), 213-230.

GUERRA,N.G., SLABY,R.G.(1990). “Cognitive Mediators of Aggression in Adolescent Offenders:2.

Intervention”. Developmental Psychology, 26(2), 269-277.

HIRD, J.A., WILLIAMS,P.J., MARKHAM,D.M.H.(1997). “Survey of attendance at a community-based anger

control group treatment programme with referance to source of referral, age of client and external motivating features”. Journal of Mental Health (UK), 6(1).

HILTON,N., FRANKEL, A. (2003).“Therapeutic value of anger management programmes in forensic setting”.

The British Journal of Forensic Practise, 5(2), 8-15.

IRELAND, J.L.(2004). “Anger Management Therapy With Young Male Offenders: An Evaluation of

Treatment Outcome.” Aggressive Behavior, 30, 174-185.

HOWELLS, K., DAY,A., WILLIAMSON,P., BUBNER, S., JAUNCEY,S., PARKER,A., HESELTİNE,

K.(2005). “Brief anger management programs with offenders: Outcomes and predictors of change”.

The Journal of Psychiatry&Psychology, 16(2), 296-311.

BOGENÇ, A.A.(1998). Grupla Psikolojik Danışmanın Suçlu Gençlerin Kendine Saygı Düzeylerine Etkisi.

Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi.

BASUT, E. (2004). Islahevi ve Tutukevlerinde Kalan Ergenlerin Başa çıkma Örüntüleri. Yüksek Lisans Tezi,

Ankara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü.

 

Bir Cevap Yazın