daubert tarihçesi

Özet

Daubert Standartları

İnsanlık tarihinde yasaların ortaya çıkmasıyla beraber bu süreçteki analiz ve araştırmalar da şekillenmeye başlamıştır. Bu şekillenme süreci bilimin ve bilimsel metodun gelişmesiyle beraber  hem daha komplike hem de daha nesnel bir analiz sürecine dönüşmüştür. Bu makalede de bu analiz sürecine etki eden önemli kişilerden olan Daubert’ten söz edilecektir. Ayrıca daubert standartlarıyla incelenen somut uygulamalara değinilecektir.

GİRİŞ

Daubert standardı bilimsel delilin mahkemede kabul edilebilirliği açısından bir diğer dönüm noktası olan Daubert-Merrel Dow Pharmaceuticals Inc. davasında, 1993 yılında, Amerika Birleşik Devletleri Yüksek Mahkemesinin verdiği karara dayanan standartlardır. Google scholar üzerinde “daubert standard” şeklinde arama yapıldığında bu konudaki geniş araştırmaların olduğu sonucuna ulaşabiliriz zira 32.300 sonuç görünmektedir.(16.11.2016)

Daubert standartlarına göre bir bilimsel yöntem;

  • Test edilmiş ve doğru sonuçlar vermekte ise,
  • Akademik bir hakem tarafından kontrol edilmiş ve yayınlanmış ise,
  • Bilinen ve potansiyel hataları biliniyor ise,
  • Konunun uzmanı sayılan kişilerin bilimsel topluluklarda geçerliliği var ise,
  • Tekniği ve sonuçları yeterli açıklıkta anlatılabiliyor ise ancak mahkemede geçerli sayılabilir.

Bu karardan sonra birçok adli bilimler uzmanı çalıştıkları metotların Daubert’in tanımladığı kriterlere uygunluğu ile ilgili çalışmalar yapmışlardır1 2 . Günlük rutin işlerinde bilimsel yöntemler kullanan/kullanması gereken adli bilimcilerin bu standartlardan haberdar olması ve kullandıkları yöntemlerin bu standartların neresinde olduğunu sorgulaması beklenen bir gerçekliktir.

Avukatların, cumhuriyet savcılarının ve mahkemelerin de karşılarına delil olarak çıkan bilimsel yöntem sonuçlarını yorumlarken yöntemlerin geçerliliğini bu kriterlere göre sınaması, adaletin tecellisi için çok önemli bir basamaktır. Bu nedenle de bu kriterler doğrultusunda kullanılan ya da kullanılacak yöntemlerin sınanması gerekmektedir.

Daubert standartlarından öncesine değinmek bu standardizasyon sürecini anlamamıza yardımcı olabilir. Daubert öncesinde Amerika’da bir bilimsel yöntemin mahkemede geçerli sayılabilmesi için ortaya konulmuş birtakım standartlar bulunmaktaydı. Bunların ilki 1923 yılında Frye tarafından Amerika Birleşik Devletleri davasında sistolik kan basınçlarındaki değişikliklere göre çalışan bir yalan makinesinin delil olarak kabul edilip edilmeyeceği ile ilgili tartışma üzerine ortaya çıkmıştır.

Bunun sonucunda delilin geçerliliğinin ölçülmesinde Frye standardı olarak isimlendirilen teknik ortaya çıkmış ve buna göre bir tekniğin geçerli sayılabilmesi için o alanda kalifiye uzman ya da uzmanlar olmasının yeterli olmayacağına karar verilmiştir. Kullanılan yöntemin de genel kabul görmüş bir yöntem olması gerekliliği getirilmiştir.3

Davanın sonucunda ise bilimsel yöntemin, alanında genel kabul gören temeller üzerine dayanması gerektiği, sistolik kan basıncına bağlı çalışan yalan makinesinin henüz otoritelerce genel kabul görmüş bir yöntem olmadığı kanısına varmıştır.

Yine ilgili kararın reddine neden olacak olası Daubert kriteri şöyle olabilir.

“Tekniği ve sonucu detaylı olarak anlatamamaktadır.” Teknik de aynı zamanda yalanı anlamada yeterli değildir. Nitekim sistolik kan basıncı ile yalan söyleme arasında çok doğrudan bir ilişki bulunmamaktadır. Yine poligrafların çok sayıda yanlış pozitif verdiği bilinmektedir. Ancak ileride geçerliliği sağlanmış modern beyin görüntüleme yöntemleriyle beraber belki mahkemede delil olarak kullanılacak ölçüde geçerliliği olan deliller elde edilecektir. Bu konuda başarıyı garanti edecek istatistiksel rakamsa yine belirsizdir.  Kaldı ki yalan makinesinin çok güvenilir bir şekilde sonuç vermesi adalet sistemindeki sonuçları çok derinden etkileyebilir.

Yine araştırmaları da çok fazla etkileyebilir. Örneğin diğer biyolojik delillerle karşılaştırılmasıyla alakalı araştırmalar ortaya çıkabilir.

Bu standartlarla ilgili somut başka bir araştırmaysa psikolojik otopsinin delil olarak kullanımıyla ilgilidir. Psikolojik otopsi  adli psikolojiyle ilgili bir terimdir. Kişinin ölümüne neden olacak psikolojik faktörler araştırma konusudur. Adli tıp kurumlarında da bir rutin olarak yer alır. klinik ve bilimsel bir araştırma metodu olarak psikolojik otopsi, 1950’lerin sonları ve 1960’lerın başlarında,  Los Angeles bölgesinin baş adli tabibi olan Theodore Curphey ile birlikte çalışan Los Angeles intiharı önleme merkezi’nden Norman Farberow, Robert Litman ve Edwin Schneidman tarafından etkin bir şekilde kullanılmış ve geliştirilmiştir. Psikolojik otopsi primer olarak kullanılırken özellikle vaka kontrol çalışmalarında (Cavanagh, Carson, Sharpe, & Lawrie, 2003) intihara dair risk faktörleri giderek daha fazla öğrenilmiştir. Yine bununla beraber ilgili olarak klinik ve profilaktik çalışmalarda da artış olmuştur.

Her ne kadar psikolojik otopsi olarak tanımlanan araştırma süreci ölümü açıklamada diğer tıbbi teknik açıklamaların bir tamamlayıcısı olarak düşünülse de bu konuda  daubert kriterleri çerçevesinde eleştirilmiştir.

Tüm pozitif yönlerine rağmen psikolojik otopsiye yönelik yöneltilebilecek öncelikli eleştiri kişilerin öldükten sonra sorgulanamaz ve gözlenemez sorgulanamaz olmalarına dair eleştiridir ve bu araştırmayı kompleks ve anlaşılamaz yapar.(Cavanagh et al., 2003;Ogloff& Otto, 1993) Ayrıca diğer kişilerden kişinin psikolojisine dair bilgi alınması da olayın belirsizliğini artırmaktadır. Kişinin psikolojik durumunu değerlendirmede başkalarının görüşlerinin temel alınması yeterli değildir. Bu da araştıracak sistemin yetersizliğine dair bir eleştiri olarak düşünülebilir. Bilim çevreleri tarafından kabul görmesinde engel teşkil edebilecek oldukça tartışmalı görünen bir konu olarak düşünülebilir. Yine bunun ötesinde klinik psikolojinin araştırma yöntemlerinin ürettiği veriler biyolojinin ürettiği veriler kadar keskin ve kabul görmüş değildir.

Psikoteşhis yöntemleri de duygusal travmaların incelenmesinde adli değerlendirmede büyük bir rol oynamaktadır. (Blau, 1984; Heilbrun, 1992; Matarazzo, 1990). Yine psikoteşhis testlerinin adli bilimlerde kullanılması çok yoğun bir şekilde eleştirilmiştir. (e.g., Faust & Ziskin, 1988; Ziskin, 1995)

Ek olarak bazı ölçeklerin Daubert standardına uyup uymadığıyla alakalı bazı araştırmalar yapılmıştır.  Örneğin “child abuse potential inventory” ve “parenting stress index” daubert standartlarını karşılarken “parent child relationship inventory” ve “Bricklin Perceptual Scale daubert” standartlarını karşılamamakta olduğu söylenmektedir (Yañez, & Fremouw, 2004).

Ayrıca klinik tanı verme iddiası olan rorschach testi de yine yoğun eleştiri altındadır. Araştırmalara göre de Rorschach testi skorları yoğun bir şekilde hatalıdır ve normal insanların uyumsuz gözükmesine neden olur. (Wood, , Nezworski, 2001)

İki ilgili standardın popülerlik açısından karşılaştırılması yapıldığında Daubert standardının Frye standardının yerini aldığı görülecektir.4 Ancak bu iki standart birbirinden tamamen birbirinden farklı değildir. Daubert’in standardı aslında Frye’ın standartlarının daha iyi tanımlanmış hali olarak düşünülebilir. İkisinin kriterleri arasında çok fazla benzerlik kurulabilir.

Daubert akademik olarak geçerliliği kabul edilen ve bilimsel dünyada kabul edilen delilleri kabul  etmeliyiz demekle aslında Frye’nin doğru yöntem kullanılması gerekliliğine de değinmektedir. Nitekim doğru yönteme dayanmayan bir çalışma akademik sayılmaz. Ayrıca Daubert’e göre de kalifiye uzmanları kabul etmesi tekniği yine geçerli kılmamaktadır. Nitekim daha kompleks Daubert kriterlerine göre kalifiye uzmanlar yeterli değildir.

Bu nedenle Daubert’in standartlarını ayrı standartlar olarak kabul etmek yerine gelişmiş, detaylandırılmışı olarak nitelendirmek daha doğru olabilir.

Ek olarak Amerikan Federal Mahkemesinin 1993 yılında verdiği ve “Daubert Kararı” olarak anılan karara göre, yargılama hakimleri, bilirkişilerin vereceği teknik ve bilimsel verilerin, yargılama konusu vakıaların anlaşılmasına veya üzerinde karar vermeye yardımcı olup olmayacağını, bilirkişi jüri önüne çıkmadan incelemek zorundadır. Dolayısıyla hakimler bilirkişi sorgulamasının bilimsel geçerliliğinin metodolojik ve mantıksal temelleri bulunup bulunmadığını ve metodolojik temellerin yargılama konusunu oluşturan uyuşmazlığa uygulanmasının mümkün olup olmadığına dair bir ön inceleme yapacaklardır.

Bu ön inceleme, bilirkişi görüşlerinin bir teste tabi tutulması anlamına gelmektedir. Buna göre, bilirkişi açıklamalarının:

  1. Sınırları belirlenmiş ve bunun test edilebilir olması gerekir.
  2. İncelemeye ve değerlendirmeye tabi tutulabilir olması gerekir.

III. Alınan bilginin hata oranı, istatistiksel olarak belirlenebilir olmalıdır.

  1. İlgili bilim çevresinde kabul görmüş olmalıdır.

Hakim bu ön incelemesi sonucunda, bilirkişi görüşlerinin uygunluğuna karar verdiği taktirde taraf, bu delili yargılamaya getirebilecektir.

Üzerinde bir çok tartışma bulunan bu kararla, bilirkişi denetiminin iki boyutlu hale geldiği, bir taraftan bilirkişiliğin dış denetiminin yapılacağı ki Daubert standartları dış denetim olarak adlandırılmaktadır, diğer taraftan klasik nitelikteki iç denetimin yapılması gerektiği ortaya çıkmıştır. Bu karar üzerine Avustralya’da da tartışmalar yaşanmış ve sonuç olarak bu standartların çok katı olduğu fikrine varılmıştır .

Amerika’da Daubert kararından sonra 1997 ve 1999 yıllarında verilen iki kararda açıkça ifade edilmemekle birlikte Daubert standartlarının uygulama dışında bırakıldığı ve Fyre standartlarına geri dönüldüğü görülmektedir  .İngiltere’de bilirkişilerin mahkemeye sunulmalarında, hakim tarafından yapılan bir ön sorgu, bilirkişinin incelenen uyuşmazlığın çözümü için yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olup olmadığı konusunda karar vermeye yardımcı olmaktadır. Bu aşamada bilirkişi adayının eğitimi inceleme konusu yapılmaktadır.

Ancak bu sorgunun ağırlığı, Daubert kararında verilen standartlara tabi değildir. Dolayısıyla bilirkişinin denetimi genel olarak tanıkların denetimine bağlı kılınmıştır. Yine İngiliz uygulamasında, bilirkişinin görüşleri, mahkemeye sunulan diğer delillerle derhal çürütüldüğü taktirde, hakime müdahale imkanı tanınmaktadır.

Tarafların Bilirkişiler Üzerinde Etkinliğini Azaltıcı Uygulamalar a Bilirkişi Raporlarının Önyargılama Aşamasında Açıklanması Bilirkişi raporlarının ön yargılama aşamasında karşılıklı olarak değişimi, bunların taktik silahlar olarak kullanılmalarını engelleyecektir. Böylece taraflar arasındaki uyuşmazlığın gerçekte hangi noktalarda toplandığı açıklığa kavuşacak, taraflar arasında önyargılama aşamasında oluşabilecek uzlaşmalar teşvik edilmiş olacaktır.

Bilirkişi raporlarının karşılıklı olarak değişiminden sonra, karşı tarafın bilirkişisine, raporunda belirttiği hususları açıklayıcı sorular yöneltilmesine de izin verilmektedir . Raporların açıklanmasıyla, taraflar ilk açıkladıkları raporlarla bağlı hale gelecekler ve sonradan bunlara müdahale imkanları azalacaktır.

Bilirkişi Toplantıları Taraf bilirkişilerinin ön yargılama aşamasında toplanmalarının sağlanması, bunları taraflardan uzaklaştırıcı bir önlem olarak düşünülmüştür . Bilirkişilerin toplantı yapmaya teşvik edilmesi sadece bir arada konuyu tartışmaları olarak yorumlanmamalıdır. Bu toplantı sonucunda, bilirkişilerden, hangi konularda uzlaşmaya vardıkları, hangi konularda uzlaşma olmadığı yönünde bir açıklama beklenmektedir. Avustralya uygulamasından, bu tip toplantıların oldukça faydalı olduğu ve yargılamayı kısalttığı belirtilmektedir.

Sonuç olarak daubert kararları hukuk konusunda yoğun bir etkiye sahip olmuş ve insanların yargılanma sürelerini ciddi şekilde etkilemiştir. Gelecekteki araştırmaları ve yargılamaları da etkilemeye devam edeceği kuşkusuzdur. Ancak makalede temel olan aslında delilin nasıl olması gerektiğinden doğan felsefi sorundur. Bu sorun ve değerlendirme belki gelecekteki bir zamanda daha doğru ve kesin olacaktır. Yargılama ve hukuk da buna göre evrilecektir.

 

 

Kaynakça

  1. Orofino S. Daubert v. Merrell dow pharmaceuticals inc: the battle over admissibility standards for scientific

evidence in court. Journal of Undergraduate Science 1996;3:109-11.

  1. Daubert et al. v Merrell Dow Pharmaceuticals Inc.: United States Supreme Court; 1993

[https://www.law.cornell. edu/supct/html/92-102.ZS.html Cited: 27.07.2015].

  1. Giannelli, PC. The admissibility of novel scientific evidence: Frye v. United States, a half-century later.

Columbia Law Review 1980;80(6):1197-250. 15. Orofino S. Daubert v. Merrell dow pharmaceuticals inc: the battle over admissibility standards for scientific evidence in court. Journal of Undergraduate Science 1996;3:109-11. 16. Daubert et al. v Merrell Dow Pharmaceuticals Inc.: United States Supreme Court; 1993 [https://www.law.cornell. edu/supct/html/92-102.ZS.html Cited: 27.07.2015].

  1. http://www.atlanticlegal.org/daubertreport.pdf

5.Cavanagh, J.T.O., Carson, A. J., Sharpe M., & Lawrie, S. M. (2003). Psychological autopsy  studies of

suicide: A systematic review. Psychological Medicine, 33, 395–405.

6.Ogloff, J., & Otto, R. (1993). Psychological autopsy: Clinical and legal perspectives, St Louis Law Review, 37, 607–646.

7.Yañez, Y., & Fremouw, W. (2004). The application of the Daubert standard to parental capacity measures.

American Journal of Forensic Psychology, 22(3), 5-28.

8.Blau, T. H. (1984). Psychological tests in the courtroom. Professional Psychology:

Research and Practice, 15, 176-186

9.Faust, D., & Ziskin, J. (1988, July). The expert witness in psychology and

psychiatry. Science, 241, 31-35.

  1. Wood, J., Nezworski, M., Garb, H., & Lilienfeld, S. (2001). The misperception of psychopathology:

Problems with the norms of the Comprehensive System for the Rorschach. Clinical Psychology: Science and Practice, 8, 350-373.

  1. Yargılamada bilirkişilik müessesesi hakkında mukayeseli çalışma görüşme taslağı

Erişim tarihi:16 Kasım 2016, http://www.abgm.adalet.gov.tr/pdf/Yarg%C4%B1lamada%20Bilirki%C5%9Filik%20M%C3%BCessesesi.pdf

 

Bir Cevap Yazın