Özet
Öfke Kontrolü
Öfke istenmeyen sonuçlara ve karşılanmayan beklentilere karşı verilen tepki olarak kısaca ifade edilebilir. Ancak sadece ortaya çıkma mekanizması öfkeyi tam olarak ifade etmemektedir. Nitekim istenmeyen sonuçlara öfke ile tepki vermek şart değildir. Öfkeyi diğer duygusal göstergelerden ayıran faktörler fizyolojik olarak ölçülebilir. Bu yönüyle öfke hipotetik bir psikoloji tanımından öte gerçek bir tepki zincirine yol açan zihinsel mekanizmalardan biridir. Evrenseldir, ancak ifadesi evrensel değildir. Çeşitli şekillerde ifade edilmesi öfkeyi tanımlamayı zorlaştıran faktörlerdendir.
Öfke çeşitli açılardan kategorize edilebilir. Örneğin suç oluşturacak sonuçlara yol açıp açması yönünden araştırılabilirken, halihazırda öfke yüzünden suçlu olan kişilerde öfke konusundaki çalışmaların etkinliği üzerinde de araştırma yapılabilir.
Diğer bir açıdan klinik bir sorun oluşturmayan ve kişinin suç olarak tanımlanan davranışları yapmasına neden olmayan ancak kişilerin ilişkilerini ve hayatını olumsuz yönde etkileyen öfke de öfke kontrolü açısından araştırılabilir.
Giriş
Biagio (1989) öfkeyi, gerçek veya varsanılan bir engellenme, tehdit veya haksızlık karşısında oluşan bilişlerle ilgili ve kişiyi rahatsız edici uyarıcıları ortadan kaldırmaya yönelten, güçlü bir duygu olarak tanımlamakta; Töretsda (1990) öfkenin planlanarak ortaya çıkan bir durum olmadığını, çoğunlukla engellenme, haksızlığa uğrama, eleştirilme, küçümsenme gibi durumlarda oluşan bir duygu olduğunu söylemekte; Spielberg ve arkadaşları (1991) öfkeyi basit bir sinirlilik veya kızgınlık halinden, yoğun hiddet durumuna kadar değişen dereceli bir duygusal durum olarak tanımlamakta; Kassinove ve Sukhodolsky (1995) öfkeyi, belirli bilişsel, algısal çarpıtmalarla bağlantılı fenomenolojik, içsel bir duygu durumu olarak tanımlamakta; Novaco (1999), öfkeyi bilişsel-davranışsal model çerçevesinde, bilişsel olarak öfke diye etiketlenen ve düşmanlık (antagonist) içerikli bilişlerin eşlik ettiği, yoğun bir fizyolojik uyarılma durumu olarak tanımlamakta (Akt.: Balkaya, Hisli Şahin, 2003); Budak (2003) öfkeyi, engellenme, saldırıya uğrama, tehdit edilme, yoksun bırakılma, kısıtlanma gibi durumlarda hissedilen ve genellikle neden olan şeye veya kişiye yönelik şu veya bu şekilde saldırgan davranışlarla sonuçlanabilen oldukça yoğun, negatif bir duygu olarak tanımlamakta (Budak, 2003); Soykan (2003) öfkeyi, doyurulmamış isteklere, istenmeyen sonuçlara ve karşılanmayan beklentilere verilen duygusal tepki olarak tanımlamaktadır (Soykan, 2003).
Tüm bu tanımlar eşliğinde ulaşılacak sonucun tanımın formülizasyonunda öfkenin çıkış sebeplerinin ve öfkenin etki ettiği mekanizmanın ve öfkelenme durumunun sonuçlarının yer alacağını söyleyebiliriz.
Öfke bir çok şekilde tanımlansa da felsefi açıdan düşünüldüğünde insanın öfkeyi tanımlaması oldukça öznel olacaktır. Çünkü insanın kendini kendisinden soyutlayarak incelemesi mümkün değildir. Nitekim tanımların bu denli çeşitli oluşunda kişilerin dünyayı algılayışlarındaki temel farklılıklar yatar. Ancak öfkenin var oluşu evrenseldir ve bazı kesin fizyolojik belirtilerle kendini gösterebilir.
Öfke Duygusu ile Ortaya Çıkan Fizyolojik Belirtiler
Öfke duygusu, beraberinde ortaya çıkan fizyolojik belirtiler ile anlaşılabilmektedir.
Çoğu zaman öfke duygusuna eşlik eden fizyolojik belirtiler aşağıdaki gibidir.(Balkaya ve Hisli Şahin, 2003):
- Kas geriliminin artması
- Kaşların çatılması
- Dişlerin gıcırdatılması
- Ters ters bakma
- Yumrukları sıkma
- Yüzün kızarması
- Titreme
- Uyuşma
- Tıkanma
- Vücudun çeşitli bölgelerinde seğirmelerin olması
- Terleme
- Kontrol kaybı
- Sıcaklık hissi
- Burundan soluma
- Dudakları ısırma
- Beynin zonklaması
- Baş ağrısı
- Hareketlerin Hızlanması
Bu fizyolojik etkiler kısa vadede kişiyi savaş veya kaç tepkisindeki savaşma kısmına hazırlayacak olsa da bu tepkiler savaşmakla ilgisiz olan durumlarda da ortaya çıkabilmektedir. Bu şekilde kişi için zararlı olabilecek sonuçlara neden olur. Bazen stresli olaylarda verilen tepkiler içerisinde de bu tepkiler yer alır. Diğer bir bakış açısıyla kişi stresli olduğunda aslında kendini bir dövüşe hazırlamaktadır. Ancak modern dünyada dövüşü gerektirmeyecek durumlarda da buna benzer tepkiler verilir. Bu da hala bu yöndeki ilkel dürtülerimizi kaybetmediğimizin bir göstergesi olabilir. Evrimsel psikolojinin bakış açısıyla geçmişte hayatta kalmamızı sağlayan öfke duygusu bugün için zararlı olabiliyor.
“Öfkenin varlığı bir problem değildir.”şeklinde bazen ifade edilse de bu durum öfkenin şiddeti ve öfke hissedilen zamanla da ilgisi vardır. Herhangi bir olumsuz davranışa neden olmayan ve içe yönelen öfkenin de kişinin psikolojisi açısında uygun olmayan bir durum oluşturabilir. Bunun ötesinde kişide tıbbi sorunlara neden olabilir.
Bunun yanında öfke kişi için olumlu sonuçlanabilecek bir sonuca gidebilen bir motivasyon kaynağı da olabilir
Örneğin öfke, düşmanlık ve agresyon dolaşım sistemi sorunlarıyla ilişkilendirilmiştir.
Çoğunlukla öfkenin sonucunda kişide var olacak olan saldırganlık diğer problemlerin de kaynağı olabilir.
Örneğin öfke duygusu sonucunda kişinin başka birisiyle kavga etmiş olması kişide psikolojik travmalara sebep olabilir.
Öfkenin İfade Edilme Şekilleri:
1.Öfkenin İçe Yönelmesi
Bazı insanlar öfkelerini ifade etmekte çok zorlanırlar, sahip oldukları içsel kural ve engeller nedeniyle öfkeyi ifade etmeye engel koyarlar.Açığa vurulmayan öfke bireyde fizyolojik etkilere yol açarak fiziksel sağlık problemlerine neden olur. Bu bireylerin önce öfkelerini tanımaları önemlidir. Öfke tepkileri genellikle, surat asma, küsme şeklinde olur. Düşüncelerinin okunmasını ümit ederler. Öfke acı çekme ya da gücenme biçimine dönüşür.
Yine öfkenin içe yönelmesi bazı psikiyatrik rahatsızlıklarla da ilişkilendirilir.
2.Öfkenin Dışa Yönelmesi
Öfkenin sıkça sözel olarak ifade edilmesi ve kontrolsüz bir biçimde dışarıya salıverilmesidir. Öfkeleri dışa dönük bireyler çoğu zaman zorbaca davranışlar sergileyerek başkalarına zarar verici ve onları küçük düşürücü tarzda davranırlar.
3.Öfkenin Kontrol Edilmesi
Öfkenin önce fark edilmesi daha sonra da bunu etkili bir biçimde ifade etme yollarını kullanmak şeklinde ifade edilebilir. Bu durumda bireyin öfkenin ne olduğunu anlaması ve onu nasıl yöneteceğini bilmesi gerekir.2
Öfkenin yönlendirilmesi yaşa göre de değişkenlik gösterebilir. Kişinin davranışlarını yönetme yeteneği kişinin nörolojik gelişmesiyle doğrudan ilgilidir. Gelişimini tamamladığında kişinin kendi davranışlarını yönetme yeteneği olduğu varsayılır. Kişi eğer yasalara uygun hareket etmiyorsa bu gelişim sonrasında kişinin cezai sorumluluğunun tam olduğu kabul edilir ve kişi yasalara göre cezalandırılır.
Öfkenin Diğer Psikiyatrik Sorunlarla İlişkisi
Bilindiği gibi insan beyni bütünseldir, her ne kadar bazı beyindeki fonksiyonlar bazı bölgelerde spesifikleşmiş olsa da insan tek ve bütün olan bir davranışta bulunur. Bu da görünümü farklı olan depresyon ve öfke gibi bir çok bağımsız görülen psikiyatrik problemin aralarında benzerliklerin görülmesine neden olmuştur. Örneğin antidepresan öfke problemi için de depresyon için de yararlı kabul edilen bir ilaçtır.
Ek olarak problem çözme becerisi arttıkça öfke ve saldırganlığın azalması beklenir. Bunun en önemli nedenlerinden biri kişinin öfkelenme sebeplerinden olan engellenmeyi ortadan kaldırması olabilir. Çünkü eğer kişi gelişmiş problem çözme becerisine sahipse daha az engellenme yaşayacaktır.
Çocuk, Genç/Ergen ve Suç Kavramları
Ergen, zihinsel, fiziksel ve ruhsal yönden tam bir olgunluğa erişmemiş, toplumsal rol ve görevlerini öğrenmekte olan, toplumsal kurallar ve doğal dürtüleri arasında denge kurmaya çalışan birey olarak tanımlanmaktadır (Hancı ve ark. 2003).
Ergenlik dönemindeki suçluluğu yetişkin dönemdeki suçluluktan ayıran en önemli özellik, ergenlik döneminin hızlı bedensel ve psikolojik gelişmelerin görüldüğü, dürtü kontrolünün yeterince olmadığı problemli bir dönem olmasıdır (Hancı ve ark.,2003).
Kişi olayın sonuçlarını kavrayabilse de olayın sonuçlarına göre davranışlarına yönlendirme konusunda başarısız olmaktadır. Bunun fiziksel gelişimle, psikolojik ve nörolojik gelişimle alakalı olması da kişiyi suça sürükleniyor cümlesindeki özne yapmaktadır. Bu açıklamaların nedeni öfke kontrolü konusunda çalışma yaparken ergenlerin biyo-psikolojik gelişimsel pozisyonunu göz önünde bulundurulmasını sağlayan bir çerçeve çizebilmektir.
ÖFKE KONTROLÜ KAVRAMI
Bu bölüm Öfke Kontrolü Eğitim Programının hazırlanmasına temel oluşturan
ilkelerin ve eğitim gruplarının oluşturulma ve sürdürülmesinde göz önünde bulundurulan kuralların belirtilmesi, uygulanan eğitim programında kullanılan gevşeme egzersizleri gibi yardımcı tekniklerin teorik olarak açıklanması amacı ile hazırlanmıştır.
Öfke Kontrolü Ne Demektir ve Öfke Nasıl Kontrol Edilir?
Öfke duygusunun sağlıklı olarak yaşanıp, yönetilebilmesi yani kontrol edilebilmesi için öncelikle kabul edilmesi, nedenlerinin ve biçiminin anlaşılması ve doğru biçimde ifade edilme yollarının öğrenilerek içsellestirilmesi gereklidir.
Bu alandaki pek çok çalışma olumlu pekiştirme, ödüllendirme, söndürme gibi davranışsal tekniklerle yapılmış; duyguların düzenlenmesi ve kendilik kontrolü çoğu zaman göz ardı edilmiştir. Beceri eksikliğinin olduğu düşünülen durumlarda ise edimsel yaklaşımlar gibi alternatif teknikler kullanılmıştır. (Dwivedi ve Gupta, 2000).
Sözü edilen alternatif tekniklerden biri, aile eğitimidir. Aile eğitimi, ailelere gerekli yöntemler kullanarak evde çocukların davranışlarını değiştirebilmelerinin öğretilmesini içermektedir. Bu yöntem daha çok profilaktik açıdan önem taşır. Ya da küçük yaşlarda kişinin ailesinin bu konuda herhangi bir değişiklik çabasını arzu etmesi gerekmektedir. Öfkeli kişinin kendisinden çok başkalarını içerdiği için doğrudan bu aile eğitimini sağlamak oldukça zor olabilir.
Sözü edilen alternatif tekniklerden bir diğeri ise, problem çözme becerisi eğitimidir.
Problem çözme becerisi eğitimi, sosyal koşullarda, çocukların bilişsel yetersizliklerini tanımlayarak, onlara sosyal durumlarda kullanılacak yeni yollar öğretebilmek için bilgi, pratik sağlamak amacıyla uygulanan alternatif yöntemdir (Mash ve Wolf, 2005).
İdeal olarak baş etme becerileri kazandırmaya yönelik olarak hazırlanan eğitim programları, “yeterli ebeveyn” ve “yeterli eğitim” in bütünü olmalıdır (Dwivedi ve Gupta, 2000).
Bilişsel Model Temel İlkeleri ile Öfke Kontrolü
Beck’e göre, duygusal tepkiler karşılaşılan olayları algılama, tanıma ve yorumlama biçimine göre değişmektedir. İnsanda dört temel duygu vardır: Üzüntü, sevinç, bunaltı ve öfke. Öfke, kişiyi var olan tehlikeyi algılamaya ve tehlikenin ortadan kaldırılmasına yönelik kişiyi harekete geçirmeye yardımcı olan duygusal tepkidir.(Öztürk, 1997).
Bilişsel modele göre insanın duygularını ve bununla ilişkili fizyolojik ve davranışsal tepkilerini etkileyen herhangi bir durumun kendi değil, kişinin o duruma ilişkin yaptığı yorumlardır. (Beck, 2001).
Öfke duygusuna neden olan durumla ilgili olarak kişinin yaptığı yorumlar öfke duygusunun nasıl yaşanacağını ve şiddetini belirlemektedir.
Öfke Kontrolü Eğitim Programı hazırlanırken ve uygulanırken bilişsel modelin aşağıdaki temel ilkeleri dikkate alınmıştır (Beck, 2001):
Terapötik ilişki
İşbirliği
Aktif katılım
Eğitime dayalı bir süreç
Sınırlı-süreli program
Yapılandırılmış program
Bilişsel modelin temel ilkeleri doğrultusunda yapılandırılan bir eğitim programının ilk seansı için önerilen format aşağıdaki gibidir (Beck, 2001):
Gündemin belirlenmesi
Ruh durumunun kontrol edilmesi
Üyelerin o gün grupta konuşmak istediklerinin kısaca üzerinden geçilmesi
Gündemde yer alanların konuşulması
Ev ödevlerinin belirlenmesi: Ev ödevleri üyeleri konuşulanları uygulamaya geçirme yönünde cesaretlendirmektedir. Uygun olarak tasarlanan ev ödevleri sürecin ilerlemesini hızlandırmaktadır ve üyelerin program bittikten sonraki süreçte ihtiyaç duyacağı tekniklerle alıştırma yapması sağlanmış olmaktadır. Ev ödevleri seansın 10-15 dakikasını alabileceği gibi seansın tamamı da ev ödevlerinin gözden geçirilmesine harcanabilir. (Beck, 2001).
Özetleme.
Geribildirim isteme.
Geribildirim alma: Geribildirim almak danışan ve danışman arasındaki terapötik ilişkiyi güçlendirir. Geri bildirim aynı zamanda danışana kendini ifade etme olanağı verirken danışmana da ortaya çıkmış olabilecek her hangi bir yanlış anlaşılmayı düzeltme fırsatı sağlar.
İkinci ve daha sonraki oturumların tipik gündemi için önerilen format aşağıdaki gibidir (Beck, 2001):
Kısa özetleme ve ruhsal durum değerlendirmesi
Bir önceki oturum ile bağlantı kurulması
Gündemin belirtilmesi
Ev ödevlerinin gözden geçirilmesi
Gündemdeki maddelerin tartışılması ve yeni ev ödevlerinin belirlenmesi,
periyodik özetlemeler
Son özetleme ve geri bildirim alınması
Eğitim Grubunun Yaratılması ve Sürdürülmesi
Eğitim grubunun yaratılmasından ve grup üyelerinin bir araya getirilmesinden lider sorumludur. Liderin üç temel görevi vardır (Yalom, 1992):
1- Grubun yaratılması ve sürdürülmesi
2- Kültür yapılanması
3- Şimdi ve buradanın harekete geçirilmesi
Grup, lider ve üyeler arasında devamlı ve olumlu bir ilişkinin varlığını gerektirir. Liderin üyelere yönelik temel tutumu ilgi, kabullenme, içtenlik ve empati unsurlarından oluşmalıdır (Yalom, 1992).
Fiziksel Ortam
Grup toplantıları, gizliliğin bozulmasını ve dikkatin dağılmasını engelleyecek bir ortamda yapılmalıdır. Genel olarak liderler, sözel olmayan ve bedensel tepkileri daha kolayca görebilmek amacı ile her üyenin bedenini görebilmeyi tercih etmektedirler(Yalom, 1992).
Grup toplantılarına katılacak bir ya da iki gözlemci var ise gözlemcilerin aynalı oda yerine grup odasının bir kösesinde bulunmaları daha uygun olmaktadır. Grup toplantıları kaydediliyor ise önceden grup üyelerinin izninin alınması gerekmektedir.
Grup üyesi olmayan katılımcıların sessiz kalması gerekmektedir (Yalom, 1992).
Açık veya Kapalı Gruplar
Bir grup başlangıçta açık veya kapalı olarak planlanır. Kapalı bir grup bir kez başladığında kapılarını kapatır ve yeni üyeler kabul etmez. Açık grup ise ayrılan üyelerin yerini yenileriyle doldurarak sabit bir genişliği sürdürür (Yalom, 1992).
Toplantıların Süresi ve Sıklığı
Çoğu lider ısınma süresi ve toplantının ana temalarının ortaya dökülmesi için en az 60 dakikaya ihtiyaç duymaktadır. Liderlerin çoğunun 80-90 dakika aralığında en işlevsel olduğu söylenmektedir (Yalom, 1992).
Toplantıların sıklığı haftada birden beşe kadar değişebilmektedir. Ancak, en işlevseli haftada bir veya iki toplantıdır (Yalom, 1992).
Grubun Genişliği
Etkileşim gruplarının ideal genişliği yaklaşık yedi veya sekiz kişi olup, bu sınır beş ile on üye arasında değişebilir. Bir grup üç ya da dört kişiye düştüğünde üye etkileşimi azalır ve grup bireysel terapiye dönüşür. Grubun genişliği arttıkça yıkıcı biçimde alt gruplaşmanın açığa çıktığı görülebilir (Yalom, 1992).
Üyeleri Grup İçin Hazırlama
Bazı liderler grup öncesi uyumlu ilişki kurmak amacı ile birkaç kez üyeleri bireysel olarak görmeyi tercih ederler. Grup öncesi bireysel görüşmelerin amacı grup sürecinin etkililiğine yönelik bir birlik kurmaktır. Bir diğer amacı ise üyeleri grup süreci için hazırlama işidir. Hazırlama işleminin hedefleri, yanlış kavramalara, gerçek dışı korkulara ve beklentilere açıklık getirmek, grup süreci sorunlarını önceden belirlemek ve azaltmak, üyelere gruba etkin bir biçimde katılmalarını sağlayacak bilişsel yapıyı kazandırmaktır (Yalom, 1992).
Sık Görülen Grup Sorunları
Hedef uyuşmazlığı: Grup üyelerinin, grup hedefine uymaması (Yalom, 1992).
Hasta değişimi: Özellikle grup sürecinin başlangıç aşamasında üyelerin gruba düzensiz devam etmeleri ve grup sürecini erken sonlandırmaları , cesareti kırılmış ve bölünmüş bir grup yaratır. Sözü edilen durum grup sürecinin etkililiğinin en büyük engelidir (Yalom, 1992).
Ödüllendirme: Grup terapisi, bireysel terapiden farklı olarak kişinin hemen ödüllendirildiği bir terapi şekli değildir. Bu nedenle hastaların motivasyonları düşebilir (Yalom, 1992).
Alt gruplaşma: Etkili bir grup işleyişini engelleyen bir direnç seklidir. Grup üyelerinin sayısı arttıkça, alt gruplaşmanın oluşma riski artar (Yalom, 1992).
İlk Grup Oturumu Formatı
Lider, grup sürecinin ilk toplantısına genelde amaç ve yöntem hakkında kısa bir giriş konuşmasıyla başlar. Başlangıçta, lider grup üyelerinin kendilerini tanıtmalarını önerip sessiz kalmayı tercih edebilir. Grup üyelerinin, kaygılarının azalması için lider tarafından güncel bir konu üzerinde konuşulması önerilebilir (Yalom, 1992).
Üyelik Sorunları
Üye değişimleri : Grup üyeleri genelde 12 veya 20 grup oturumu sonunda grubu terk
ederler (Yalom, 1992). Bu nedenle oturum sayısının az olması, eğitim programlarında grup üyeleri açısından eğitimin daha verimli olmasını sağlayabilir.
Devam ve dakiklik : Oturumlara üyelerin geç gelmeleri ve düzensiz devam etmeleri, üyelerin genelde gruba karşı direnci göstermektedir ve araştırılması gereken bir konudur (Yalom, 1992).
Yeni üyelerin eklenmesi : Grubun üye sayısı istenmeyen düzeye, genellikle beş ya da daha az sayıya düştüğünde lider gruba yeni üyeler eklemek durumundadır.
Genelde gruba yeni üye kabul etme durumu grup sürecinin başlangıcında olabilmektedir (Yalom, 1992).
Grubu terk etmek : Yeni bir grup lideri için en tehdit edici konu grup üyelerinin grubu terk etmeleridir. Terk etme oranını azaltmanın önemli bir yolu grup süreci başlamadan önce, başlıca grup ilgilerini ve sorunlarını tahmin ederek, sözü edilen ilgi ve sorunlar üzerinde öncelikli olarak durmaktır (Yalom, 1992).
Eğitim Grubu ve Terapi Grubu
Terapi grubu ve tedavi edici grup arasında yapılacak bir ayrım vardır. Bir eğitim grubu terapi grubu olmasa da tedaviye yönelik fırsat verdiği için tedavi edicidir.
Grubun temel sözleşmesi, grubun var olma nedeninin terapi değil, eğitim olduğudur.(Yalom, 1992).
Eğitim Grubu Lideri
Eğitim grubu lideri, aynı zamanda yönetici ya da değerlendiren kişidir ve en iyi teknikleri kullansa bile, büyük bir zorlanma altında çalışır; çünkü, grup üyeleri büyük bir olasılıkla lidere karşı temkinlidir. Eğer grup kurum dışından veya değerlendirmede rol oynamayacak bir lider tarafından yönetilirse, grup süreci kişisel
gelişim ve eğitim için çok daha etkili bir araç halini alacaktır (Yalom, 1992).
ÖFKE KONTROLÜ İLE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR
Bu bölüm öfke kontrolü ile ilgili olarak farklı nitelikteki örneklemlerde yapılan araştırmalarla ilgili bilgi sağlamak amacı ile hazırlanmış ve sözü edilen amaç doğrultusunda yazın taraması yapılmıştır. Uluslararası alanda ceza infaz kurumlarında uygulanmış birkaç öfke kontrolü programıyla ilgili araştırmaya ulaşılmış, ancak Türkiye’de yapılmış bir çalışma bulunamamıştır. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif evleri Genel Müdürlüğünün yetişkin tutuklu/hükümlü için uygulamaya başladığı Öfke Kontrolü Programı uygulama kitabına ulaşılmış, ancak bu programın etkililiğine yönelik bir araştırma bulunamamıştır.
Suça Yönelmiş Bir Grup Ergen Örnekleminde Yapılan Öfke Kontrolü
Araştırmalarına Genel Bakış
Hains (1989)’ın saldırgan suçlu gençlerle (15-17 yas aralığında 4 ergen) yapmış olduğu öfke kontrolü çalışmasında; sosyal problem çözme becerileri, ceza infaz kurumundaki saldırgan ve suçlu ergenlere öfke kontrol araştırma paketinin bir parçası olarak öğretilmiştir (Hains, 1989).
Araştırmanın sonucunda, katılımcıların tümü problem çözme eğitiminde gelişme göstermişlerdir . Takip verileri, tedavi kazançlarının kalıcı olduğunu göstermiştir (Hains, 1989).
Guerra ve Slaby (1990)’nin öfke saldırganlığı suçu nedeni ile hapsedilmiş 15-18 yas aralığındaki 120 erkek ve bayan ergeni katılımı ile gerçekleştirilmiş, saldırganlığın bilişsel aracıları konulu çalışmalarında; ergenlere sosyal bilişsel bir gelişim modeline dayanan, 12 seanstan oluşan bir program uygulanmıştır. (Guerra ve Slaby, 1990).
Örneklem üç gruptan oluşmuştur; bilişsel eğitim programı, dikkat kontrol grubu, hiç tedavi almayan grup. Araştırma sonucunda, tedavi grubu sosyal problemleri çözmede beceri artışı göstermiş, saldırganlığı destekleyen inançların onayında azalma göstermiş, saldırgan tepkisel ve esnek olmayan davranışlarda azalma göstermiştir. Test sonrası saldırganlık bilişsel faktörlerdeki değişiklikle ilişkili bulunmuştur (Guerra ve Slaby, 1990).
Hird ve arkadaşlarının (1997) başvuru kaynağı, danışanın yaşı ve dışsal motivasyon özelliklerine referansla birlikte toplum temelli bir öfke kontrol grup tedavi programına devam etme konulu çalışmalarında; Novaco’nun öfke kontrol problemi tedavisinden (1975) yararlanılmıştır (Hird ve ark., 1997).
Bu çalışma bir adli psikoloji servisinin 3 yıl boyunca sürdürülen öfke kontrolü gruplarına devamlılık konusunu incelemiştir. Sonuç olarak; devamlılık oranları oldukça düşük bulunmuş ve sadece örneklemin %18’i tedaviyi tamamlamıştır. Devamlılığa eğilimin önceden tahmin edilebilmesinin bir yolu olup olmadığını görmek için başvuru detayları incelenmiştir. Aynı zamanda ileri yaştakiler devam etmeye daha eğilimli bulunmuş, bununla birlikte başvuru kaynağı ve dışsal motivasyon artırıcı özelliklerin bulunması devam etmeyle ilişkili bulunmamıştır (Hird ve ark., 1997).
Hilton ve Frankel (2003)’in adli vakalarda yapılan öfke yönetimi programlarının terapötik değeri konulu çalışmasında; adli psikiyatri servisinde bulunan mental sağlık problemi olan 64 yetişkin kadın ve erkek hastanın katılımıyla gerçekleşmiş çalışmasında; öfke ve öfke kontrol davranışları adli ve psikiyatrik çevreler için yaygın bir problem olarak gösterilmiştir. Problemin yalnızca öfkeyi doğrudan tecrübe eden kişileri değil aynı zamanda bu kişilerle ilişki kuran diğer bireyleri de etkilediği belirtilmiştir. Bu çalışma için yapılandırılmış, bilişsel terapi temelli terapötik bir program geliştirilmiştir. Bu program güvenli bir psikiyatrik çevrede oldukça spesifik olarak dizayn edilmiş ve doğrudan hastaların ihtiyaçlarına yönelmiştir. Ancak, bu pilot program beklenen başarıyı göstermemiştir.(Hilton ve Frankel, 2003).
Ireland (2004)’ın 18-20 yaş aralığındaki erkek mahkumların katılımıyla gerçekleştirdiği öfke yönetimi terapisi konulu çalışmasında; kısa grup temelli öfke yönetimi çalışmasının etkililiği değerlendirilmiştir. Çalışmaya 87 mahkum katılmıştır. Bu kişilerin 50’si deney grubunu, 37’si kontrol grubunu oluşturmuştur.
12 seanslık uygulamadan iki hafta önce ve 8 hafta sonra ölçüm alınmıştır. Deney grubu seansların tamamlanmasının ardından alınan ölçümlerde kontrol grubuna kıyasla önemli derecede daha düşük öfke düzeyi göstermiştir. Kontrol grubunda ise ölçümler sonucunda bir değişiklik olmamıştır. (Ireland, 2004).
Howells ve arkadaşlarının (2005)’nın cezaevinde bulunan ortalama 28 yaşında olan mahkumlara yönelik kısa öfke yönetimi programı konulu çalışmalarında; öfke kontrolü eğitimi alan saldırganlar kontrol grubuyla karşılaştırılmış. Genel olarak tedavi öncesi ve sonrası ölçümlerde deney ve kontrol grupları arasında anlamlı fark bulunamamıştır (Howells ve ark.,2005).
Uluslararası alanda, ceza infaz kurumlarında ve adli psikiyatri servisinde yapılan öfke kontrol programlarının genel olarak etkili olduğu bulunmuştur.
Türkiye’de ise Bogenç’in (1998) grupla psikolojik danışmanın suça yönelmiş gençlerin kendine saygı düzeylerine etkisini incelemek amacı ile yapmış olduğu çalışması Ankara’da ve ıslahevinde 24 hükümlü gencin katılımı ile gerçekleştirilmiş olması nedeni ile alandaki sınırlı çalışmalardan biridir.
Bu çalışmanın sonucunda, etkileşim grubu yaşantısının suça yönelmiş gençlerin kendine saygı düzeylerini olumlu yönde etkilediği bulunmuştur.
Bogenç (1998)’in çalısmasının yanı sıra, Basut(2004)’un ıslahevi ve tutukevinde kalan ergenlerle yapmış olduğu, ergenlerin başa çıkma örüntüleri ve bu örüntülere etki eden değişkenlerin belirlenmesinin amaçlandığı çalışmasında bu tür programların suça yönelen ergenlere etkili stresle başa çıkma örüntülerinin kazandırılmasında etkili olacağı, gerek kurum içinde gerekse kurumdan çıktıktan sonra sağlıklı bir yaşam sürdürmelerine katkı sağlayacağı; ayrıca söz konusu eğitimlerin tekrar suç isleme eğilimini büyük oranda engelleyeceği bulunmuştur. (Basut, 2004).
Hasta Örnekleminde Yapılan Öfke Kontrolü Araştırmalarına Genel Bakış
Öfke tedavisine yönelik ilk yöntemlerden biri Novaco (1977) tarafından uygulanmıştır. “Stres aşılaması” adı verilen bu yöntem, bir grup depresyon vakasında araştırılmıştır.
“Stres aşılaması” tedavi programı 3 aşamadan oluşmaktadır:
1-Bilişsel Hazırlık
2-Beceri Kazanımı ve Tekrarı
3-Uygulama Alıştırması
Novaco tarafından ayaklı hastalarda uygulanan programdan ve daha sonraki yıllarda uygulanan 11 oturumluk uygulamalardan anlamlı sonuçlar elde edilmiştir.
Sözü edilen çalışmalar sonucunda ayrıca depresyon ve öfke düzeyi ilişkili bulunmuştur. (Akt.: Solso ve Johnson,2005).
Deffenbacher ve arkadaşlarının (1987) öfke tedavisine yönelik bilişsel gevşeme ve sosyal beceri çalısmasında; genel öfkeyi azaltmak için sosyal beceriler ve bilişsel-gevşeme çalışması tedavisi almayan grup ve tedavi alan grup, tedavi öncesi, tedavi sonrası ve 5 haftalık takip sonrası ölçümlerle karşılaştırılmıştır.(Deffenbacher ve ark., 1987).
Araştırmanın sonucunda, takip ve tedavi gruplarında, deney grubunda kontrol grubuna göre, önemli ölçüde daha düşük öfke düzeyi belirlenmiştir; genel öfkeyi bastırmaya ya da dısa vurmaya daha az eğilim görülmüş; düşük öfke düzeyi ve provoke edici durumlarda daha fazla yapıcı başa çıkma becerileri sergilendiği görülmüştür. Bilişsel-gevşeme grupları kontrol grubuna göre önemli ölçüde daha az kişisel-durumsal öfke rapor etmişlerdir. Sosyal becerilerde ise gruplar arasında önemli bir fark belirlenmemiştir. Bilişsel-gevşeme yöntemi, sosyal becerilere göre daha yararlı bulunmuştur (Deffenbacher ve ark., 1987).
McWhirter ve Page (1999)’in yüksek risk grubundaki ergenler üzerinde
yaptıkları “öfke yönetimi ve amaç oluşturma grup terapilerinin durumsal öfke ve özetkinlik inançları üzerine etkileri” başlıklı çalışmalarında; kişisel ve durumsal öfke, öfke ifadesi, ve alternatif yüksek okula kaydını yaptıran yüksek riskli ergenlerin özyeterlik inançlarına yönelik iki psiko-eğitim yönteminin (öfke yönetimi ve hedef yapılandırma) etkileri araştırılmıstır.
Bu çalışmaya 57 ergen katılmıştır. Ancak araştırmanın bulguları bekleneni vermemiştir (McWhirter ve Page, 1999).
Yukarıda sözü edilen çalışmalardan anlaşılacağı gibi hasta örnekleminde de öfke kontrolü programının genelde etkili olduğu görülmüştür. Türkiye’de yapılan öfke kontrolü çalışmalarının genelde öfke duygusu ile ilişkili hastalıklar ve problemlerle ilişkili olduğu bulunmuş; uygulamaya yönelik araştırma az sayıda bulunmuştur.
Bu alanda, Coşkun ve Çakmak (2005)’ın alkol ve madde bağımlılarının (12 katılımcı) grup psikoterapisinde psikodramanın kullanılması konulu çalışmalarında; alkol ve madde bağımlılarının kendilik şemalarını algılamalarında pozitif yönde ve öfke derecelerinde ve öfkenin ifade ediliş biçiminde olumlu yönde değişim olduğu bulunmuştur (Coşkun ve Çakmak, 2005).
Türkçapar ve arkadaşlarının (2004) Antisosyal kisilik bozukluğu olan hastalarda öfke ve depresyonun iliskisi konulu, 72 antisosyal kisilik bozukluğu olan (20’si DSM-IV depresif bozukluk tanısına uyan) hastanın katılımıyla gerçekleştirilmiş çalışmalarında, öfke kontrol etme düzeyi depresyonu olan antisosyal kişilik bozukluğu hastalarda depresyonu olmayan antisosyal kişilik bozukluğu hastalara göre daha yüksek bulunmuştur. Ayrıca, sürekli öfke, içe dönük öfke ve dışa dönük öfke ile depresyon anlamlı düzeyde pozitif ilişkili bulunmuştur (Türkçapar ve ark., 2004).
Öğrenci Örnekleminde Yapılan Öfke Kontrolü Araştırmalarına Genel Bakış
Bu bölümde Türkiye’de öğrenci örnekleminde yapılan öfke kontrolü programları ile ilgili yapılmış araştırmalar ve sonuçları ile ilgili bilgiler verilmiştir.
Bilge (1996)’ nin 78 üniversite öğrencisinin katılımıyla gerçeklestirmiş olduğu danışandan hız alan ve bilişsel-davranışçı yaklaşımlarla yapılan grupla psikolojik danışmanın kızgınlık düzeyleri üzerindeki etkileri konulu çalışmasında;danışandan hız alan ve bilişsel-davranışçı yaklaşımlarla yapılan grup danışmaları sonunda deney grubunun sürekli kızgınlığında kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde azalma olduğu ve danışmaların olumlu etkisinin izleme döneminde de korunduğu bulunmuştur (Bilge, 1996).
İzleme döneminde deney grubunda kızgınlığın kontrolü üzerinde danışmanın etkilerinin kontrol grubuna göre anlamlı bir düzeyde arttığı saptanmıştır. Grupların içe ve dışa yönelik kızgınlıklarının karşılaştırılmasında ise anlamlı bir fark gözlenmemiştir. Bilişsel-davranışçı yaklaşıma dayalı grubun son test ve izleme testi sonuçlarıyla ilgili karsılaştırmalarda sürekli kızgınlık düzeyinde; içe yönelik kızgınlık açısından izleme döneminde, dışa-yönelik kızgınlık açısından ise son testte anlamlı düzeyde azalma olduğu saptanmıştır. Kızgınlığı kontrol açısından ise anlamlı bir farklılık olmadığı bulunmuştur (Bilge, 1996).
Özmen (2004)’in üniversite 2. sınıf 60 ö-rencinin katılımı ile gerçeklestirdiği üniversite öğrencilerinin öfke duygusuyla etkili bir biçimde başa çıkma becerileri üzerinde, seçim kuramı gerçeklik terapisine dayalı öfkeyle baş etme eğitim programı ile etkileşim grubu yaşantısının etkilerinin karşılaştırılması ve bu uygulamaların kısa süreli kalıcı etkilerinin araştırılmasını amaçlayan çalışmasında; araştırmacı tarafından seçim kuramı ve gerçeklik terapisine dayalı olarak geliştirilmiş öfkeyle başa çıkma eğitim programının öğrencilerin sürekli öfke düzeylerini ve içe yönelik öfke düzeylerini anlamlı düzeyde azalttığı, öfke kontrol düzeylerini anlamlı düzeyde yükselttiği, dışa yönelik öfke üzerinde ise anlamlı etkisinin olmadığı bulunmuştur.
Etkileşim grubu uygulamaların yapıldığı ikinci grup uygulamalarının sonucunda ise;öğrencilerin sürekli öfke düzeylerinin anlamlı düzeyde azalmasına ve öfke kontrol düzeylerinin anlamlı düzeyde yükselmesine yol açtığı; öğrencilerin içe yönelik öfke düzeyleri ve dışa yönelik öfke düzeyleri üzerinde anlamlı etkisinin olmadığı bulunmuştur(Özmen,2004).
Yılmaz (2004)’ın öfke ile başa çıkma eğitiminin ve grupla psikolojik danışmanın ergenlerin öfke ile başa çıkabilmeleri üzerindeki etkileri konulu çalışmasında; ergenlerin öfke ile başa çıkma becerileri üzerinde, öfke ile başa çıkma eğitiminin ve grupla psikolojik danışmanın, hiçbir müdahale yapılmayan grupla karşılaştırıldıklarında etkili oldukları görülmüştür.
Bu çalısma için lise 9. ve 10. sınıf öğrencilerinden 14 kişilik 2 deney ve 1 kontrol grubu oluşturulmuştur. Sürekli öfke düzeyinin düşmesinde, öfke ile başa çıkma eğitiminin ve grupla psikolojik danışmanın kısa süreli etkileri birbirinden anlamlı olarak farklı bulunmamıştır.
Uygulanan grup deneyimlerinin sürekli öfkenin azalması üzerindeki kalıcı etkileri bakımından, öfke ile başa çıkma eğitiminin önemli ölçüde etkili olduğu anlaşılırken, grupla psikolojik danışma kalıcı etki göstermemiştir. İçe yönelik öfke puanları üzerinde öfke ile başa çıkma eğitimi ve grupla psikolojik danışmanın kısa süreli ve kalıcı anlamlı etkileri görülmemiştir. Dışa yönelik öfke üzerinde grupla psikolojik danışmanın kısa süreli etkisi daha fazla bulunurken , iki tür uygulamanın kalıcı etkileri birbirinden anlamlı ölçüde farklı olmamıştır. Öfke denetimi puanları iki tür uygulamada da benzer biçimde kısa süreli yükselirken, öfke ile başa çıkma eğitiminin öfke denetimi düzeyinin artısı üzerinde kalıcı etkiye sahip olduğu, grupla psikolojik danışmanın ise, bu etkiyi göstermediği anlaşılmıştır (Yılmaz, 2004).
Türkiye’de yapılan araştırmaların dışında Dwivedi ve Gupta (2000)’nın 9 yaş okul öğrencilerinin katılımı ile gerçekleştirdikleri “ serinliğini koru (keeping cool)” isimli öfke yönetimi grup çalısmasında; kendilik kontrolü becerisini kazandırmanın davranışsal tekniklerden çok daha açık ve fazla avantajları olduğu belirtilmiştir. Sözü edilen kendilik kontrolü eğitimi üç asamadan oluşmuştur (Dwivedi ve Gupta, 2000):
1- İçsel ve dışsal tetikleyicilerin tanımlanması ve tepkilerin seçilmesi.
2- Stresli durumlarla basa çıkmayı sağlayacak becerilerin açığa çıkarılması.
(Bu beceriler davranışsal ve bilişsel düzeylerde var olmakta ve çocuklar algılarını,
tutumlarını ve duygularını sorgulamayı öğrenmektedirler.)
3- Becerilerin kullanılması
Bu çalışmada, başlangıç ve final görüşmeleri karşılaştırıldığında, çocuklar eğitimden sonra kendilerini iyi hissetmişler, olumlu değerlendirmeler yapmışlar, öfke yaratacak durumlarda daha az saldırgan davranışlar, koşulları provokatif olarak değerlendirdikleri halde daha az öfke hissetmişler, tepkilerini daha çok kontrol
edebilmişlerdir. (Dwivedi ve Gupta, 2000).
Yukarıda genel olarak söz edilen araştırmalar göz önünde bulundurulduğunda tüm örneklemlerde yapılan değişik öfke kontrolü programlarının etkili sonuçlar verdiği görülmüştür. Tüm bu araştırmalar doğrultusunda yapılandırılan ceza infaz kurumlarında bulunan bir grup erkek ergen örnekleminde öfke kontrolü eğitimi çalışması ile ceza infaz kurumlarında yapılan uygulamaların yetersizliği göz önünde bulundurulduğunda alana kaynak oluşturmak amaçlanmaktadır.
KAYNAKÇA
Biaggio MK (1989) Sex differences in behavioral reactions to provocation of anger. Psychol Rep,
64:23-6.
ÖFKE VE ÖFKE İLE BAŞETME YOLLARI, Yaşar Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Birimi,
Erişim tarihi:5 Kasım 2016, http://sks.yasar.edu.tr/wp-content/uploads/2011/06/ofke.pdf
HANCI,H.,EŞİYOK,B.,ŞİMŞEK,F.,ULUKOL,B.(2003). “Cezaevinde Bulunan Çocukların Temel Özellikleri ve
Suç Tipleri”,III.Ulusal Çocuk ve Suç Sempozyumu.“Bakım,Gözetme ve Eğitim”, 399-
407.Ankara:Yorum Matbaacılık.
BUDAK,S.(2003).Psikoloji Sözlüğü.648-649. Ankara:Bilim ve Sanat Yayınları.
SOYKAN, Ç.(2003). Öfke ve Öfke Yönetimi. Kriz Dergisi, 11(2),19-27.
BALKAYA, F., ŞAHİN, N.H. (2003). Çok Boyutlu Öfke Ölçeği. Türk Psikiyatri Dergisi, 14(3), 192-202.
MASH JE.,WOLFE AD. (2005) Abnormal Child Psychology (3rd edition). United States: Vicki Knight, 142-
178.
DWIVEDI, K. ,GUPTA, A.(2000). “Keeping cool: anger management through group work”.Support for
Learning, 15(2),76-81.
BECK, J.S.(2001). Bilişsel Terapi Temel İlkeler ve Ötesi (Çev: Şahin, N.H.). (1.Basım). Türk Psikologlar
Derneği Yayınları, DETAMAT, Ankara.
YALOM, I. D., (1992).Grup Psikoterapisinin Teori ve Pratiği. Tangör, A., Karaçam, Ö. (Çev.). İstanbul:Acal
Cilt Matbaacılık.
HAINS, A.A. (1989).“An Anger-Control Intervention With Agressive Delınquent Youths.” Behavioral
Residential Treatment, 4(3), 213-230.
GUERRA,N.G., SLABY,R.G.(1990). “Cognitive Mediators of Aggression in Adolescent Offenders:2.
Intervention”. Developmental Psychology, 26(2), 269-277.
HIRD, J.A., WILLIAMS,P.J., MARKHAM,D.M.H.(1997). “Survey of attendance at a community-based anger
control group treatment programme with referance to source of referral, age of client and external
motivating features”. Journal of Mental Health (UK), 6(1).
HILTON,N., FRANKEL, A. (2003).“Therapeutic value of anger management programmes in forensic setting”.
The British Journal of Forensic Practise, 5(2), 8-15.
IRELAND, J.L.(2004). “Anger Management Therapy With Young Male Offenders: An Evaluation of Treatment
Outcome.” Aggressive Behavior, 30, 174-185.
HOWELLS, K., DAY,A., WILLIAMSON,P., BUBNER, S., JAUNCEY,S., PARKER,A., HESELTİNE,
K.(2005). “Brief anger management programs with offenders: Outcomes and predictors of change”. The Journal of Psychiatry&Psychology, 16(2), 296-311.
BOGENÇ, A.A.(1998). Grupla Psikolojik Danışmanın Suçlu Gençlerin Kendine Saygı Düzeylerine Etkisi.
Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi.
BASUT, E. (2004). Islahevi ve Tutukevlerinde Kalan Ergenlerin Başa çıkma Örüntüleri. Yüksek Lisans Tezi,
Ankara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü.
DEFFENBACHER,J.L., STORY,D., STARK, R.S., HOGG, J.A., BRANDON, A.D.(1987). “Cognitive-
Relaxation and Social Interventions in the Treatment of General Anger” Journal of Counseling Psychology, 34(2), 171-176.
MCWHIRTER,B.T., PAGE,G.L. (1999).“Effects of anger management and goal setting group interventions on
state-trait anger and self-efficacy beliefs among high risk adolescents.” Current Psychology: Developmental, Learning, Personality, Social, 18 (2)
COŞKUN,B., ÇAKMAK, D. (2005).“Alkol ve Madde Bağımlılarının Grup Psikoterapisinde Psikodramanın
Kullanılması”. Bağımlılık Dergisi, 6(3), 103-110.
BİLGE, F.(1996). “Danışandan Hızalan ve Bilişsel-Davranışçı Yaklaşımlarla Yapılan Grupla Psikolojik
Danışmanın Üniversite Öğrencilerinin Kızgınlık Düzeyleri Üzerindeki Etkileri”. Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara.
KAYMAK ÖZMEN, S. (2004). Aile İçinde Öfke ve Saldırganlığın Yansımaları. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 37(2), 27-39.
YILMAZ, N. (2004).“Öfke ile Başa Çıkma Eğitiminin ve Grupla Psikolojik Danışmanın Ergenlerin Öfke ile
Başa Çıkabilmeleri Üzerindeki Etkileri”. Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara.