suç korkusu ve dünya

 

 

                                               SUÇ KORKUSU VE DÜNYA

 

Suç korkusu, dünya kriminoloji literatüründe son 35–40 yıldır tartışılan ve üzerine ulusal ve uluslararası çok sayıda araştırmanın yapıldığı sıcak bir konudur (Örn. bkz: Adu-Mireku, 2002; Borooah/Carcach, 1997; Mawby vd., 2000; Miceli vd., 2004; Salmi vd., 2004; Whitley/Martin, 2005).

Özellikle batı dünyasında suç korkusu, kamu politikalarına yön veren siyasilerin ve uygulayıcılar olarak bürokratların gündeminde hemen her zaman en üst basamaklardaki yerini korumaktadır (Clemente / Kleiman, 1977). Zira suç korkusunun negatif etkilerinin azaltılması, suç ve suçun etkileriyle mücadelede en hayati parçalardan biri olarak kabul edilmektedir (Brooks, 1974).

Suç korkusunun sosyal ve politik gündemlerde hatırı sayılır bir yer almasının en önemli nedeni, hiç şüphesiz suç korkusunun birey ve topluma çıkarmış olduğu faturadır. Korku, nedenleri ve sonuçları itibariyle üzerinde dikkatle durulması gereken önemli bir olgudur.

Vanderschueren (1996), nüfusu yüz binden büyük yerleşim yerlerindekilerin suç mağduriyet oranını inceleyen çalışması, dünya geneline bakıldığında büyük kentlerde yaşayan insanların yarıdan fazlasının beş yıllık bir dönem içerisinde herhangi bir suça maruz kaldığını ortaya koymaktadır. Konuyla ilgili tablo incelendiğinde, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerin çoğunlukta olduğu Afrika kıtasının suça maruz kalma oranlarının daha yüksek olduğunu görülmektedir. Bu durum sağlıksız kentleşme süreciyle ortaya çıkan suçta artış olgusunun bir işareti olarak algılanabilir. Bununla birlikte suç olgusunu sadece sağlıksız kentleşme süreci ile ilişkilendirmek yanlış olacaktır.

Tablo incelendiğinde, kişi başına düşen milli geliri en yüksek ülkelerin yer aldığı Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’nın da azımsanamayacak suç istatistiklerine sahip olduğunu görülür.

 

 

Benzer bir biçimde, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki kentleşme ve suç arasındaki ilişkiyi inceleyen bir başka çalışma 1993 yılı içerisinde nüfusu beş yüz bini geçen kentlerdeki suç oranının nüfusu elli binden az olan yerleşim yerlerine göre dört kat daha fazla olduğunu ortaya çıkarmıştır (Levitt 1998). Bu durum özellikle nüfusu kalabalık olan kentlerde suç işleme oranlarının arttığının bir göstergesi olarak kabul edilebilir.

Suç ve kentleşme arasındaki ilişkinin bir diğer boyutu ise kentte artan suç oranı ile birlikte özellikle gelir düzeyi yüksek sakinlerin kenti terk etme ve taşrada yaşama oranlarındaki yükselmedir.

Cullen ve Levitt (1996:166-167), yapmış oldukları çalışmada, artan suç oranlarının mağdurlara verdiği doğrudan zararların dışında kent merkezinde yaşayanların kenti terk etme davranışı içerine girdiklerini belirtmişlerdir. Artan suç oranı ile birlikte kentten ayrılma davranışı daha çok eğitim düzeyi yüksek ve çocuklu ailelerde gözlemlenen bir olgu olduğunu belirtmektedir.

 

ABD’DEKİ SUÇ KORKUSUNUN SOSYODEMOGRAFİK ANALİZİ

Bu çalışmada, Amerikalı yetişkinler arasındaki suç korkusunun sosyo-demografik bağıntıları analiz edilmiştir. ABD’de yapılan Genel Sosyal Araştırması’nın (General Social Survey) veri setinden yararlanılarak, 850 yetişkinden oluşan bir örneklemle sosyo-demografik faktörlerin suç korkusuna etkisi değerlendirilmiştir. Değişkenler arasındaki ilişkiyi değerlendirmek üzere seçilen ikili lojistik regresyonun analizinin sonuçlara göre, yüksek gelirli insanlar daha az suç korkusuna sahiptir. Amerikalı erkekler, kadınlara kıyasla suç mağduru olmaktan daha az korkmaktadırlar.

Siyahlar ve diğer ırk grupları beyazlara kıyasla daha çok suç korkusuna sahiptirler. Sosyal sınıfı düşük olan katılımcıların suç korkusuna sahip olmaları daha çok muhtemeldir. Son olarak, televizyon izleme süresi, yaş ve eğitim ile suç mağduru olma korkusu arasında önemli bir bağıntı bulunamamıştır.

Amerika Birleşik Devletleri’nin genelinde suç oranları azalmasına rağmen suç korkusu toplumsal ve özel hayatta hala önemli bir problem olarak görünmektedir (Whitley ve Prince, 2005). Suç korkusu hayatın her kesitinde etkili olmakla birlikte, insanların yaşam kalitesini de etkilemektedir (Grabosky, 1995; Green vd. 2002, Doran ve Burgess, 2012). Suç korkusu, insanların gerek fiziksel aktivitelerini sınırlamakta gerekse de ruh sağlığını tehdit etmektedir (Stafford vd., 2007). Son 20 yıl içerisinde suç oranlarındaki düşüşe rağmen (Galloup, 2010) Amerikan toplumunun hala suç mağduru olmaktan korkması, toplumda suça dair korkuların altında yatan nedenleri araştırmaya teşvik etmektedir (Bayley ve Anderson, 2006).

Suç korkusu araştırmalarının çoğunda bireysel özellikler, toplumsal çeşitlilik ve sosyal düzensizlik gibi etkenler ele alınmaktadır (Lane ve Meeker, 2000). Bununla birlikte, kentlere özgü etkenlerden kaynaklanan suç korkusu da pek çok çalışmanın ana konusu olmuştur. Sosyal ve ekolojik çevrenin insanların güvenlik algısı üzerinde belli etkileri olduğu ve yüksek düzeyde suç mağduru olma korkusu taşıyan insanların, şehirlerin sosyal olarak düzensiz bölgelerinde yaşadıkları çalışmalarla ortaya konmuştur (Lögdberg vd., 2004; Whitley ve Prince, 2005). Şehirlerin belirli bölgelerinde ve sosyo-ekonomik düzeyi düşük yerleşim yerlerinde (ABD’de genellikle azınlık gruplarının yaşadıkları yerlerde) korkuyu artıran önemli etkenler tespit edilmiştir. Özellikle, sosyal düzensizliğin yaşandığı kentlerin bazı bölgelerinde, terk edilmiş ve bakımsız evlerin varlığı, sokak çetelerinin faaliyetleri ve hatta uyuşturucu madde satıcılarının olduğu bir çevre, halkı olumsuz yönde etkilemekte ve güvenlik duygusundan yoksun bir şekilde yaşamalarına neden olmaktadır. Dolayısıyla, kentlere özgü etkenler insanların kaygı ve stres düzeylerini arttırmaktadır(Pain, 2000; Lögdberg vd., 2004). Bu durumu destekler mahiyette, Rutter (1981) kentlerin bazı bölgelerinde yaşayan insanların sosyal düzensizlik ve suç olayları gibi faktörlerden dolayı suç korkusundan daha çok etkilenmeye meyilli olduklarını ileri sürmüştür (akt. Lögdberg vd., 2004). Mevcut yazın incelendiğinde suç korkusunu tetikleyen pek çok sosyal ve ekolojik faktör göze çarpmaktadır. Bu çalışmada ise Amerikalı yetişkinler arasında görülen suç korkusunun sosyo-demografik bağıntıları analiz edilmiştir. Bununla birlikte, daha önceki çalışmalarda televizyon izlemenin suç korkusuna dair etkileri nadir olarak çalışılan bir konudur (Weitzer ve Charis, 2004). TV haberleri ve diğer haber programlarının suç olaylarına aşırı vurguda bulunarak ve yaşanan olumsuz tecrübeleri ve olayları görsel-işitsel olarak izleyicilere ulaştırarak, çevrenin güvensiz olabileceği algısını izleyicilerin bilinçaltına yerleştirmesi, adeta suç mağduru olma korkusunu işlemesi ve yaygınlaştırması akademik olarak incelenmesi gereken bir konudur. Bundan dolayı, bu çalışma televizyon izlemenin suç korkusuna etkisini de test etmiştir. Sosyal medyanın, TV haberciliğinin ve diğer mobil iletişim araçlarının en yaygın kullanıldığı bir ülke olan ABD’deki suç mağduru olma korkusuna ilişkin bulguların farklı bir sosyo-kültürel yapıya sahip ülkemiz literatürüne aktarılması amaçlanmıştır.

Çalışmada, literatür taraması, yöntem, veri analizi ve sonuçların değerlendirilmesine yer verildikten sonra, gelecekte yapılacak çalışmalar için önerilerde bulunulmuş ve çalışmanın sonuçları esas alınarak, problemin çözümüne yönelik hususlara değinilmiştir.

 

 

 

 

Toplumsal bir sorun olarak suç korkusu ve tanımı

İsveç’te yapılan bir başka çalışmada, Lögdberg vd. (2004) şehirde yaşayan erkeklerin kırsal bölgede yaşayan erkeklere kıyasla suç mağduru olmaktan daha fazla korktuklarını bulmuşlardır. Donder vd. (2005) yaşlı insanlardaki suç korkusuna etki eden önemli faktörleri incelemişler ve ilerleyen yaşın suç korkusunu etkileyen önemli bir unsur olduğunu tespit etmişlerdir.

Çalışmalar, ayrıca yüksek suç korkusu taşıyan insanların, şehirlerin sosyal olarak düzensiz bölgelerinde yaşadıklarını ortaya koymuştur (Lögdberg vd., 2004; Whitley ve Prince, 2005).

Bulgulara göre, suç korkusu, kentsel ekolojinin ortaya çıkardığı stres faktörlerinden kaynaklanmaktadır. Şehirden kaynaklı stres faktörleri bireylerde kaygı ve gerginlik düzeylerini artırmaktadır (Lögdberg vd., 2004). Dupéré ve Perkins’e (2007) göre kentsel bölgelerin sosyo-ekonomik özellikleri suç korkusunun önemli bir belirleyici faktörüdür. Ekonomik ve sosyal olarak dezavantajlı mahalleler, suç korkusuna yol açan olumsuz stres faktörlerini de barındırmaktadırlar. Bu tarz yerleşim yerlerinde sosyal bağların zayıf olması ve sosyal kontrolün de bu nedenle az olması (sorumluluk sahibi mahalle sakinleri ya da komşu gözetimi programının yokluğu) suç mağduru olma korkusunu arttırmaktadır. ABD’nin Florida eyaletinde yapılan bir başka çalışma ise yerel televizyon haberlerinin suç oranlarının yüksek olduğu çevrelerde suç korkusunu daha da arttırdığını göstermektedir (Weitzer ve Kubrin, 2004).

Bu etki diğer çalışmalarda tam olarak ispatlanamasa da televizyondaki suç haberleri suç korkusunun kaynaklarından biri olarak görünmektedir (Grabosky, 1995). Suç belli bir bölgedeki mağdurlar için ciddi bir problem olmakta, bu suçlarla ilgili televizyon haberleri ise dünyada yaşayan milyonlarca insan üstünde şok edici bir etki bırakmaktadır (Lowry vd., 2003).

Suç korkusunun sosyal hayata yansıması Suç mağduru olmaktan korkan insanlar, mağdur olmamak ve kendi bireysel alanlarında güvende olmak için bazı davranış çeşitleri geliştirme eğilimindedirler. Gates ve Rohe’a (1987) göre, suç mağduru olmamak için insanlar sakınma, koruma ve ortak girişim davranışları olmak üzere üç tür davranış sergilerler (akt. Lane ve Meeker, 2000). Toplumun yaşadığı belli alanlarından uzak durma ya da evden çıkmama gibi sakınma davranışları bireyin eylemlerini kısıtlayarak mağdur olma riskini azaltmaktadır. Bu tarz korunma davranışları daha çok tepkisel yaklaşımlar olup, silah edinme ve dışarıda yalnız kalmama gibi bireysel korunma tedbirleri almaya sebep olmaktadır.

Suç önleme stratejileri ve programları; Suç ve suçluluğun önlenmesi denilince pek çok kimsenin aklına suçluları yakalayıp adalete teslim ederek potansiyel suçluları, caydırma, suçlunun davranışını değiştirme ve böylece gelecekte işlenecek olan suçların önüne geçme çalışmaları gelebilir. Fakat günümüzde suçun önlenmesi denilince bu nosyon kastedilmemekte, daha suç işlenmeden önce sebeplerini ve işlenme fırsatlarını çeşitli müdahale stratejileri ile azaltma çalışmaları anlatılmak istenmektedir.

Klasik hale gelmiş bir tasnife göre, suçun önlenmesi konusunda üç temel perspektif vardır: Birincil suç önleme, gerçek ve potansiyel suçluları dikkate almadan suç işleme imkanlarını azaltan suç önleme stratejileri; ikincil suç önleme, suçluluğu önlemeyi yani suç işleme riski altında bulunduğu düşünülen kimseleri hedefleyen politikaları; üçüncül suç önleme, en az bir suçtan mahkum olanlarını esas itibariyle mahkeme tarafından verilen cezaları uygulamak suretiyle suç kariyerlerine devam etmelerini engellemeyi yani suçluların rehabilitasyonunu ifade eder (Dağ, 2003: 106-109).

 

Çağdaş bir toplumda da polisin temel görevi; suçu önlemek ve ortaya çıkarmak, toplumsal düzenin sağlanması ve korunması, acil durumlarda kişilere destek sağlamak, insan haklarını korumayı ve saygıyı içerir (Kelly, 2000: 28).

Suçun Önlenmesi

Suç olgusuna uzun vadeli ve kalıcı çözüm bulabilmek için bir yandan suçun nedenlerinin bilimsel olarak araştırılması diğer yandan suçla mücadelenin yine bilimsel veri ve metotlar kullanılarak yasal ve meşru sınırlar içerisinde yürütülmesiyle mümkündür. Dolayısıyla polislik alanında yapılan bilimsel çalışma ve yayınlar suç ile mücadelede en az polisiye operasyonlar kadar önemli ve gereklidir.

Suç korkusu, değişik suç türleri için farklı derecelerde kendini göstermektedir. En çok korkulan, mağdur olunabileceği düşünülen suç çeşitlerine bakıldığında, birçok insan, özellikle yaşlılar, hırsızlık, kapkaç ve gaspa karşı özel bir korku duymaktadırlar. Geceleri duyulan suç mağduru olma korkusu ise gündüze göre daha fazladır. Bunun yanı sıra, yalnız kanunlara saygılı vatandaşlar değil, suç işlemiş olanlar ve potansiyel suçlular da suç mağduru olma korkusunu taşımaktadır.

Suç önleme konusunda bilinçlendirme çalışmalarında ulaşılması gereken dört önemli hedef kitle bulunmaktadır. Bu hedef kitle şunlardır (Geleri, 2006): 1.Genel olarak toplumun hepsi. 2.Potansiyel suç mağdurları (yaşlılar, çocuklar, özürlüler ve bayanlar).

3.Yüksek risk grubundaki kişiler (kuyumcular, veznedarlar ve döviz büroları).

4.Gerçek (fiili) suç mağdurları.

Suç önleme kampanyaları bu alan içerisinde önemli bir yere sahiptir. Bu projenin daha geniş kitlelere hitap edebilmesi ve başarıya ulaşabilmesi için halkın bu konularda bilgilendirilmesi, ikna edilmesi, gönüllü olarak bu çalışmalara katılması ve destek vermesi çok büyük bir önem taşımaktadır. Bu bağlamda; kolluk güçleri, ilgili kamu ve özel kuruluşlar, sivil toplum örgütleri ve vatandaşlar, bir araya gelerek can ve mal güvenliği ile ilgili olarak alınabilecek önlemler konusunda işbirliği yapmalı, yazılı ve görsel basının desteğini de sağlamak suretiyle toplumsal duyarlılık oluşturulmalıdır. Yaşlılar, çocuklar, özürlüler ve bayanlar suç mağduru olma riskini diğerlerine göre daha yüksek seviyede taşıyan potansiyel mağdur tiplemeleridir. Bu gruplarda yer alan kişiler, herhangi bir suça maruz kalmaları halinde kendilerini güçlü bir şekilde savunma yeteneğinden mahrumdur. Kuyumcular, döviz büroları ve veznedarlar, mesleki durumları ve sahip oldukları ekonomik değerleri nedeniyle toplumun diğer üyelerine göre daha fazla hedef olma riskini taşırlar. Her gün rutin bir şekilde yüksek miktarda nakit para ve/veya altın bulunduran veya alışveriş yapmak amacıyla gelen paralı kişilerin bulunduğu bu tür yerler ve işyeri sahipleri, potansiyel suçlular için oldukça cazip hedeflerdir. Suç önleme kampanyalarının üçüncü önemli hedef kitlesi ise gerçek (fiili) suç mağdurlarıdır. Bu mağdurlar uğramış oldukları zararın giderilmesi, ileride bir daha mağdur olunmaması için alınması gereken tedbirler konusunda bilgilendirilmeli ve bilinçlendirilmelidir.

Grabosky (1995) suç korkusunun karmaşık doğasıyla başa çıkabilmek için kamu ve özel sektördeki girişimcilerin birbirleri ile işbirliği içerisinde olmaları gerektiğini belirtmektedir. Bu anlamda, toplum suç önleme ve daha güvenli bir ortam sağlama yönünde düzenli toplantılarla bilgilendirilmelidir. Johnson-Dalzine vd.’ne (1996) göre, suçu önleme stratejilerine yönelik çalıştaylar yaşlı insanların suça maruz kalma olasılıklarını düşürme yönünde tutum ve alışkanlık geliştirmelerinde yardımcı olmuştur. Diğer yandan, problem üzerinde medyanın farkındalığının artırılması, toplumu ilgilendiren bu önemli probleme karşı duyarlılığı artıracaktır.

Problemin çözümünde atılacak bu adımlar, suça maruz kalmayı ve televizyon ekranlarındaki korkunç görüntüleri azaltacaktır. Televizyon programları ile bilinçaltına yerleştirilen suç korkusunu çözmenin en iyi yolu bu alanda politika geliştirilmesi ile mümkündür. Mevcut çalışmalar medyanın kendi çabasıyla televizyon programlarını nasıl düzenlediğine dair kısıtlı bilgi sunmaktadır.

Ancak, konu hakkında kamu kurumları, özel kurumların tedbirlerine kıyasla daha iyi sonuçlar elde edebilirler. Nitekim güvenli bir ortam sağlamak hükümet ve kanunları uygulayan kurumların en elzem görevlerinden birisidir. Dahası, resmi kurumlar toplumdaki suç korkusunu azaltmaya yönelik uygulanacak birçok program ile uzun vadede daha önemli bir rol üstlenebilir.

Grabosky’nin (1995) çalışması resmi düzeyde atılacak adımlarla ilgili görüşü desteklemektedir. Bu çerçevede, kanun uygulayıcı kurumlar ve kamu kurumları suç önlemeyi, suç olayları hakkında bilgilendirme yayınları yapma ve vatandaş dostu iletişim merkezleri oluşturma gibi toplum odaklı programlarla nispeten başarabilirler. Ayrıca, problemin çözümüne toplum ve medya işbirliği ile odaklanılırsa, insanların zihnindeki suç korkusu azalacak ve yaşam kalitesi de artacaktır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAKÇA

 

1.ADU-MIREKU, Samuel (2002, “Fear of Crime Among Residents of Three Communities in Accra, Ghana,” International Journal of Comparative Sociology, 43/2: 153-168.

2.CLEMENTE, F./KLEIMAN, M. B. (1977), “Fear of Crime in the United States: A Multivariate Analysis,” Social Forces, 56/2: 519-531.

  1. Vanderschueren, F., (1996), “From violence to justice and security in cities” , Environment and Urbanization Vol 8, No 1, April, pages 93-112 .

4..BROOKS, James (1974), “The Fear of Crime in the United States,” Crime and Delinquency, 20/3: 241-244.

  1. Levitt, D, S,. (1998) “The Relationship between Crime Reporting and Police: Implications for the Use of Uniform Crime Reports” Journal of Quantitative Criminology, Vol. 14, No. 1, ,61-81
  2. Cullen J, B ., Levitt D, S,. (1999), “Crime, Urban Flight, and the Consequences for Cities”. Review of Economics and Statistics 81(2): 159-169.
  3. WHITLEY, R. & Prince, M. (2005) “Fear of crime, mobility and mental health in inner-city London, UK”, Social Science & Medicine, 61, ss. 1678–1688.

8.STAFFORD, M., Chandola, T., & Marmot, M. (2007) “Association between fear of crime and mental health and physical functioning”, American Journal of Public Health, 97 (11), ss. 2076-2081.

  1. LOGDBERG B, Nilsson L. L, Levander M. T, & Levander, S. (2004) “Schizophrenia, neighbourhood, and crime”, Acta Psychiatr Scand, 110, ss. 92–97.
  2. WEITZER, R. & Charis, E. K. (2004) “Breaking news: How local TV news and real-world conditions affect fear of crime”, Justice Quarterly, 21(3), ss. 497-520.
  3. GRABOSKY, P. N. (1995) Fear of crime and fear reduction strategies. AIC publications, 44, 1-5. Erişim adresi: http://www.aic.gov.au/publications/tandi/tandi44.html
  4. LOWRY, D. T., Nio, T. C. J., & Leitner, D. W. (2003) “Setting the public fear agenda: A longitudinal analysis of network TV crime reporting, public perceptions of crime, and FBI crime statistics”, Journal of Communication, 53 (1), ss. 61-73.
  5. LANE, J. & Meeker, J. W. (2000) “Subcultural diversity and the fear of crime and gangs”, Crime & Delinquency, 46 (4), ss. 497-521.

14.WHITLEY, R. & Prince, M. (2005) “Fear of crime, mobility and mental health in inner-city London, UK”, Social Science & Medicine, 61, ss. 1678–1688.

  1. Kelly, L., Kadınlar ve Çocuklara Yönelik Şiddete Karşı Polislikte Görüş,

Yenilik ve Uzmanlık, Council of Europe: 2000

16.Geleri, Aytekin, (2006), “Türkiyede Suç Mağdurlarına Yardım ve Destek Mekanizmaları”, Bahar, H.İ. Suç Mağdurları, Ankara: Adalet Yayınları.

17.GRABOSKY, P. N. (1995) Fear of crime and fear reduction strategies. AIC publications, 44, 1-5.

  1. JOHNSON-Dalzine, P., Dalzine, L., & Stanley, C. M. (1996) “Fear of criminal violence and the African American elderly: Assessment of a crime prevention strategy”. The Journal of Negro Education, 65 (4), ss. 462-469.

19.GRABOSKY, P. N. (1995) Fear of crime and fear reduction strategies. AIC publications, 44, 1-5

 

Bir Cevap Yazın