Kuran, evrim teorisine karşı mıdır?

Her ne kadar, Kuran’a iman ettiğini söyleyen Müslümanların çoğunluğu, belki başka din ve kültürlerden etkilenerek aksini savunsa da, Kuran ayetleri ön yargısız ve objektif bir biçimde incelendiğinde, Kuran’ın evrim teorisiyle çelişmediği açıkça görülebilir:

Kanıtlarıyla açıklayayım:

1) Kuran’a göre “Adem” isminde bir peygamber vardır; ancak “adem” kelimesi aynı zamanda insan türünü tanımlayan bir kelime olarak da kullanılmıştır.

Kanıt a: Ali İmran 59! “Şüphesiz, Allah indinde, İsa’nın misali, ademin misali gibidir; onu topraktan yarattı ve sonra ona ol dedi; böylece “olur”…

Burada “olur” diye çevirdiğim kelime, Arapçadaki “yekûn” fiilidir. Geniş zamanı (muzari) ifade eden bir fiildir. Yani “adem” geçmişte olmuş-bitmiş bir şey değildir; geçmişte olduğu gibi, bugün de olmaktadır ve gelecekte de olacaktır. Buradan “adem”in insan türünü anlatan bir kelime olduğu anlaşılıyor.

Bu ayetten benim anladığım şey şu: Rabbimiz bize diyor ki; İsa sizin için bir mucize gibi görünebilir; ama buradan hareketle onu tanrılaştırmayın; çünkü benim indimde, İsa’nın durumunun sizin durumunuzdan bir farkı yok, o da bir ademdi, tanrı değildi…

Kanıt b: Kuran’da, adem kelimesi yerine, bazen insan kelimesi, bazen de beşer kelimesi kullanılmıştır. Mesela,

“Meleklere ademe secde edin dedik ve secde ettiler; ancak iblis (hariç)…” (2/34)

“(İblis) <beşere secde etmem.> dedi.” (15/33)

“Sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra meleklere, «adem’e secde edin» dedik, iblis hariç secde ettiler… (iblis) beni ateşten yarattın onu çamurdan (tîn) dedi” (7/11,12)

“İnsanı çamurdan (tîn) yarattık.” (23/12)

“Rabbin meleklere: <gerçekten ben çamurdan (tîn) beşer yaratıcıyım.> dedi” (38/71)

2) Kuran’da ne Havva’nın Adem’in kaburgasından yaratıldığından bahsedilir; ne de Havva diye birisinden…

Bazı insanlar, Araf 189. ayette Adem ve Havva’dan bahsedildiğini söylerler. Burada geçen “ondan eşini yaptı” ifadesi “kendi türünden bir eş” anlamındadır. Nitekim peygamberimiz için de, Kuran’da, “Size, sizin bedeninizden bir elçi gelmiştir.” (9/128) denilmiştir. yani sizin gibi bir elçi, beşer olan bir elçi gelmiştir, deniliyor; yoksa, peygamberin bizim kaburga kemiğimizden oluştuğu söylenmiyor. Araf 189 ve benzeri ayetlerde anlatılan şey, insanın genel varoluş sürecidir. Bunun böyle olduğunun açık delili de bir sonraki ayettir. Eğer Araf 189. ayette Adem ve Havva’dan bahsediliyor olsaydı, bir sonraki ayete göre de (190. ayet) Adem ve Havva’nın müşrik oldukları gibi bir sonuç çıkardı.

3) Ademin, yani insan türünün var olduğu cennet ile insanların öldükten sonra gidebildikleri ahiret yurdu olan cennet farklıdır; insanlığın yaratıldığı cennet yeryüzündedir.

Kanıt a: Bakara 30! “Rabbin meleklere <Gerçekten ben yeryüzünde bir halife yapıcıyım.> dedi…” (2/30)

Kanıt b: Cennet kelimesi bahçe anlamına gelir. Kuran’da dünyadaki ağaçlık, yeşil alanlar için de kullanılmıştır: 2/265, 2/266, 17/91, 18/32, 25/8, 34/16, 68/17 vb.

4) Allah, ademi/insanı yeryüzünde halife yaparken, yabani/barbar/ilkel insanlar yeryüzünde hüküm sürüyorlardı.

Kanıt: Bakara 30! “Hani bir zamanlar, Rabbin meleklere dedi ki: Gerçekten ben yeryüzünde bir halife yapıcıyım. dediler ki: Orada fesat çıkaran ve kan dökenleri mi (halife) kılarsın?

Bu ayette meleklerin kullandığı fiil, gelecek zaman fiili değil, geniş zaman fiilidir. melekler şöyle diyor: Şunları mı, orada (halife) kılarsın ki onlar fesat çıkardı/çıkarıyor/çıkaracak ve kan döktü/döküyor/dökecek.

5) Allah’ın meleklere sunduğu “bir tek adem” değil, “isimler” de değil; çoğul akıllı varlıklardır! Aynı şekilde, cennetten çıkanlar da öyle…

Kanıt: Bakara 31! “Ademe isimlerin tümünü öğretti; sonra onları meleklere arz etti.”

Burada “onları” diye tercüme ettiğim kelime, Arapçadaki “hum” zamiridir. Eğer meleklere arz edilen şey, “bir tek erkek” olsaydı, hu zamiri; “isimler” olsaydı “ha” zamiri kullanılması gerekirdi. Oysa hum zamiri kullanılmıştır ki, buradan, Arapça gramer kuralları gereği, arz edilen şeyin çoğul akıllı varlıklar olduğunu anlıyoruz. Yani “bir tek adem” değil; “birçok adem” söz konusu.

Kanıt: 2/38, 7/24 ve 20/123.

“İnin oradan hepiniz! benden size bir yol gösterici gelir de kim yol göstericiye uyarsa, onlar için herhangi bir korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir…” (2/38)

“Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin…” (7/24 ve 20/123)

Bu ve benzeri ayetlerde yer alan fiil ve zamirler 2’den fazla kişi için kullanılan çoğul ifadelerdir.

Şahsi görüşüm:

Kuran’a göre insan türü (adem) yeryüzünün malzemesiyle (toprak), yeryüzünde yaratılmış; orada halife yapılmış; isimleri (konuşmayı?) öğrenmiş, ağaçlı bir bahçeye (Afrika’da?) yerleşmiştir. İşte Kuran bu bahçedeki bir ağacın insan türüne yasak kılındığını haber vermektedir. Fakat insanlar bu ağaçtan yemiş ve çıplak kalmış ve azgınlık etmişlerdir. Burada eğer mevzubahis Adem ve Havva olsaydı, evli iki kişinin avret yerlerini görmeleri doğal olurdu. Dolayısıyla, öyle anlaşılıyor ki; erkekli kadınlı insan topluluğu bu ağaçtan yiyerek, Allah’ın örtünme emrini unutmuş ve açılıp saçılmış; bu nedenle de kınanmışlardır. Ayrıca yine Kuran’dan anlaşıldığı kadarıyla, savaşmış ve bu nedenle de ilk yerleştikleri mekandan uzaklaşmış oldukları sonucuna varılabilir. İnsan türünü günaha iten bu ağaç, mesela Afrika’da bulunan ve alkol içeren marula ağacı olabilir:

http://www.youtube.com/watch?v=ehcnu-ybxdy

Nisa Suresi’nin 34. Ayeti / “Kadına Dayak” Meselesi

“İslam’da kadın hakları” ve “İslam’da kadına verilen değer” gibi meseleler çerçevesinde zaman zaman gündeme gelen ve içerdiği “darabe” kelimesinin farklı anlamlara gelebilmesinden ötürü, Türkçeye nasıl tercüme edileceği hususunda tartışmalara konu olan ayet.

Her dilde olduğu gibi, Arapçada da farklı manalara gelebilen (eş sesli) kelimeler vardır. Dolayısıyla Arapça bir kitap olan Kuran’da da bu türden kelimelere rastlamak mümkündür. İşte “darabe” kelimesi de böyle sesteş kelimelerden birisidir; Kuran’da “vurmak, bırakmak, vazgeçmek, izah etmek, sefere çıkmak, örtmek” vb. pek çok manada kullanılmıştır.

Dil bilimsel açıdan, Nisa/34’te kullanılan “darabe” fiili, “(onlara) vurun” veya “(onlardan) ayrılın” manalarına gelebilir. Mesela 43/5. ayette, “Haddi aşan bir kavim oldunuz diye vazgeçip sizi uyarmayı bırakalım mı?” denilirken, “darabe” fiili kullanılmıştır. Nisa/34’te, “vurun” ve “ayrılın” manalarından hangisinin tercih edilmesinin daha uygun olacağına karar vermek için (diğer eş sesli kelimelerde de olduğu gibi), ayetin öncesine-sonrasına ve Kuran`ın bütününe bakmak gerekir.

1) Nisa/34’ten hemen bir sonraki ayet (Nisa/35), “Ve in hiftum şikaka beynihima…”  yani “Şayet o ikisinin (karı-koca) arasının yarılmasından/açılmasından/ayrılmasından korkarsanız…” şeklinde başlamaktadır. Bu durum, bir önceki ayette bir ayrılıktan bahsedildiği görüşünü desteklemektedir.

2) Kuran’ın bize haber verdiğine göre, peygamberimiz eşleriyle çeşitli problemler yaşamış ve hatta kimi zaman şiddetli geçimsizlik olarak tanımlanabilecek boyutta sorunlar ortaya çıkmıştır. Böyle bir durumda Allah’ın peygamberinden istediği şey şu olmuştur:

Ahzab/28-29: “Ey peygamber! Eşlerine de ki: “Eğer dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, o zaman gelin size ayrılık nafakasını vereyim ve sizi güzelce bırakayım. Eğer Allah’ı, elçisini ve ahiret yurdunu istiyorsanız, Allah sizden iyi davranışlarda bulunanlara büyük bir mükafat hazırlamıştır.”

Görüldüğü gibi, burada peygamberden huysuzluk yapan eşlerini dövmesi, onlara vurması değil; onlardan ayrılması istenmektedir. 

3) Kuran’a göre, eşinin zina yaptığını söylese dahi bir erkek karısını dövemez (nur/6-10) ve karısı (suçlamayı kabul etmedikçe) zina cezası da almaz. Böyle bir durumda dahi, kocanın sözüne itibar etmeyen ve kadına ceza uygulatmayan Kuran’ın, geçimsizlik durumunda erkeğe kadını dövme hakkı tanıması, mümkün gözükmemektedir. Mesela, birtakım rivayetlere göre, sahabeden Uveymir, karısı Havle bint Kays’ın zina yaptığını söylemiş; bunun üzerine boşanmışlardır. Uveymir’in karısına herhangi bir ceza (dayak vb.) verilmemiştir. Benzer şekilde, Hilal adındaki sahabi de, karısının Şerik ismindeki biriyle zina ettiğine şahit olmuş (böyle olduğunu iddia etmiş), karısı ise bunu kabul etmemiş ve bunun üzerine boşanma gerçekleşmiştir ve karısı da herhangi bir ceza almamıştır!

Enma-ten Mandalası: 19 Cehennem Meleği!

“Üzerinde 19 vardır. Biz ateşin ashâbını ancak melekler kıldık ve onların sayısını ancak küfredenler için bir fitne kıldık! Kitap verilenler, yakinen inansın; iman edenler, iman artırsın; kitap verilenler ve mü’minler şüphe etmesin; kalplerinde bir hastalık bulunanlar ve kafirler, ‘Allah misal olarak bununla ne istedi?’ desin diye… Böylece Allah, dileyeni saptırır; dileyeni yola getirir. Rabbinin ordularını, ancak O biliyor. O, beşer için, ancak bir hatırlatmadır.” (74/30-31)

 

Allah, kendilerine kitap verilenlerin cehennem meleklerinin sayısının 19 olduğunu yakinen bilebileceklerini, yukarıdaki ayetlerle haber vermektedir.

 

Mandalalar, Budizm inanışında, evrenin işleyişini temsil eden tasvirlerdir.

 

Aşağıda, Enma-Ten mandalası görülüyor:

Enma-Ten mandalası

 

Bu mandala, cehennemin lideri (The Lord of Hell) olarak bilinen Enma-Ten’i (Yama-deva) bir boğanın üzerine binmiş şekilde tasvir ediyor.

 

Dikkatle bakılırsa, etrafında 18 başka ilah (melek?) daha bulunduğu görülebilir. Bu nedenle, bu mandalaya, 19 ilah (melek?) mandalası da denilmektedir (Mandala of Nineteen Deities).

Garbhadhatu Mandalası’nın Üzerinde 19 Var mı?

Hindu ve Budist sanatında, evrenin işleyişini temsil eden figürler “mandala” olarak adlandırılır.

Aşağıdaki resim, Budizm’de metafizik evreni tasvir eden “Garbhadhatu” mandalasına ait:

Garbhadhatu mandalası

Şekli daha anlaşılır kılmak için, 12 parsele ayırarak inceleyebiliriz:

garbhadhatu

 

1. kısım, merkezi kısım olup, 8 taç yaprağına sahip bir nilüfer çiçeği ile sembolize edilmiştir. Çiçeğin merkezinde Vairocana bulunur. 2. kısım evrensel bilginin alanıdır. 3. kısım Vidyadharas; 4. kısım Avalokiteshvara; 5. kısım Vajrapani; 6. kısım Shakyamuni; 7. kısım Manjushri; 8. kısım Sarvanivaranaviskambhin; 9. kısım Ksitigarbha; 10 kısım Akasagarbha ve 11. kısım Susiddhi alanıdır. En dışta ise 12. kısım yer alır.

Burada Akasagarbha alanı olarak bilinen 10. kısma odaklanmanızı istiyorum!

 

Akasagarbha

 

Akasagarbha’nın yakın çevresine baktığımızda,

1) Danaparamita

2) Silaparamita

3) Ksantiparamita

4) Viryaparamita

5) Dhanaparamita

6) Prajnaparamita

7) Upayaparamita

8) Pranidhanaparamita

9) Balaparamita

10) Jnanaparamita

11) Sahacittotpadadharmacakra

12) Smrtisajatya

13) Amoghakrodhhankusaraja

14) Amoghankusa

15) Vimalagata

16) Subahu

17) Vajrasuci

18) Susiddhikara

19) Mahacakra

‘nın yer aldığını görürüz. Aşağıdaki resimde de, Akasagarbha’yı simgeleyen bir akik bilezik görülüyor:

akasagarbha

 

Bu yazıyı, sizlerden gelecek eleştirileri ve katkıları alabilmek için hazırladım.

Evet, sizin görüşünüz nedir?

Sizce Garbhadhatu mandalasının üzerinde 19 olabilir mi?